30 Ocak 2010 Cumartesi

Oh how we danced and we swallowed the nights for it was all ripe for dreaming

benim icin amerika tom waits dineleyenler kadardir diyivermis bir gun tuncel kurtiz. bu gunlerde hem o cok moda hem ben tom waits'in susledigi hayaller kuruyorum. hem tom waits caliyorum hem battaniye atinda oturup otekilerden yazilar okuyorum hem aylardan en bir donuk mavi.

rain dogs diye bir sarkisi var bu adamin, for i am a rain dog too diye soyledigi. benim bir ahmet abim var, abilikten gecmis 40 yasinda profesor ama olsun. bizim gibi citir kizlar icin abi o. iste o da bir rain dog, .
belki bir gun ben de bir rain dog'um dur. kendim hakkinda yaptigim tespitler hem suya dustugu icin bir sey diyemeyecegim. ama her halde, eve donsem de ben, hep bir yerlerde kaybolmus olurdum.

kucuklugumden beri ben, hep otekileri sevmisimdir. onlarin, kenarda kosede, curumeye ve kokusmaya birakilmis, ahlak sabunun yikamadigi idda edilen cop koselerinde tek ayakta bekletilmis butun hirsizlarin, soyguncularin, pek bir sevimli yalancilarin, tek basina sarsak sarsak yuruyup, kalabalik sanki tek bir organizmaymis ve butun mayinlarini, fuzelerini, toplarini ofkeli bir yogunlukta onun uzerine hedefliyorken, butun o dikkatin altinda yuruyen sahnedeki travesti tavirli sarhoslarin, sahneyi (kimse gormediginde bile olsa) mesgul eden herkesin, sadik birer hayraniydim. hep bir sempatizandim, gizli belki o kadar da gizli olmayan destekciydim. kucuklugumden beri ben, hep, farkli olmak istedim.
gerek butun gozler uzerimdeyken sahnede durabilmek icin, gerek farkli olmayanlarin butun sikiciligindan sikildigim icin. ama istedim iste.

bu basarilacak bir sey degil. bir cizgi, her iki yanina surekli dusebilirsin. insanlik gibi. her an gerisine dusup birinin kalbine tetigi cekebilirsin, tek ihtiyacin biraz dusunmemek. obur yanda da olabilirsin, onun icin de hissetmen yeterli. ama dedigim gibi, cizginin her iki yaninda olmak da cok kolay, dusmek bir tercih, ve her an her sey mumkun.

ama kendime geri doneyim, hep sevmistim iste ben boyle travesti figurleri. hele yalancilarla hirsizlar en sevdiklerimdi. bir de diger erkekleri seven erkekler vardi ki, uzaylinin da uzaylisi olduklarindan, sonradan en sevdiklerimden oldular. hic kadinlari seven kadinlar kadar olamasalar da. lokumlu cikolata gibi oluslarini sevdim. hem erkeklerin hem kadinlarin  en cesurlarini en korkaklarini bazen adilerini ama hep, ama hep, yalan soylediklerinde bile, durustcu olanlarini sevdim. hakikatli olanlarini yani.

bir gun oylece fark ettim,  dunyadakiler ben ayvaya giderken havvaya gitmisti belli ki, ben de o sevdigim paylacolardan biri oluvermistim.

ve inanilmaz bir sekilde, bu cok ama cok normaldi benim icin.
garip oldugumu, iste tam o an fark ettim.

garip super bir kelime bence. garip, farkli, degisik. zavali, ezilmis. yine de guzel.

hep tuhaflari sevdim ben, bir sabah uyanip kendimi tuhaf bulmam, herhalde cok da sasirtici degildi.
ben bu gun bir tuhafim be blog. ayri bir tuhaf. guzel bir tuhaf.
yalniz tuhafligin o cok guzel, dokunsan kirilabilecek ama hoyratca guclu guzelliginin, hakikatinin tadi disinda
yaninda bir cuval bedeli varmis. henuz alisamadigim  bir bakismis o fuze bakisi, henuz bas edemedigim bir ciplaklikmis.
ama artik iyiyim. iyiyim cok iyiyim. ama iyilikte bir cizgi. bu cizgilerden dusmek cok kolay.


everything has a price

25 Ocak 2010 Pazartesi

ne kadar pis bir adam...

dunyada hic kimse yokmus gibi, tek basima kalmisim gibi yapmak istiyorum. istiyorum ki, bilgisayari kapatabileyim, internet kopsun, telefonlar kapansin, isiklar sonsun, muzik butun sesleri bastirsin, odam butun dunyadan ibaret olsun, olsun ki yazabileyim. olsun ki dunya artik rahatsiz etmesin cunku yasamak kalemimin onundeki en buyuk tas.

hallelujah

bir suru guzel soz duydum gordum ogrendim bu gun

insan kendinden kacinca kime siginirmis

insnalar koksuzmus, o yuzden bu kadar zormus yasam

gelecek hafta yine bitecekse, bu hafta hic sahip olmasaymisim

ocak ayi gokyuzu lacivertken bile aslinda hep donuk mayivmis

23 Ocak 2010 Cumartesi

and you know you are going to fall, call alice

peter bir gun gitti biliyor musun. beni birakip gitti. anlayamadim pek aslinda, o muydu giden, ben miydim. o hala neverland'de olabilir ama bu neverland artik o neverland degil. parmaklarimin arasindan kayip giden bir wendy olsa, oraya gittigini soylerdim tum ciddiyetimle. birazcik daha soguk ve dalgali buralar simdi. soguk ve dalgali.

hoscaka peter. artik aliceyim ben. aliceyle gidiyorum yer altina. yari zamanli dus goruyorum, ben yari zamanli yasiyorum. yer altinda. hoscakal wendy, harikalar diyarinda iyi sanslar. terk ettigin kopeginim ben senin.

hoscakal peter, tinker bell ben. neverland asksiz kalinca bosaldi, kapattilar kapilarini. kalakaldik denizkizlariyla ben.

gule gule beyaz tavsan ve merhaba. yalniz duslerde gercegiz simdi

alice lutfen oldur beni yaninda

bugun bir tutam olesim yok. olen bir avuca dokecek goz yasim var.
intiharlar, marti cigliklari, sicak simitle ayni dunyada yasiyorum. kirmizi siyah cizgili coraplarim var, mavi ojelerim, sessiz sozcuklerim, bir kutuphane dolsu ve daha fazla hayalim, bir havuc kadar umudum, bir suru nefesim, nehir kadar sozum, bir tutam olme istegim, bir avuc varligim var.

intihari bu kadar onemli yapan sey, son karar olmasi mi. son karar, yaptigin son sey, ulastigin (yada ulasamadigin ) son sonuc olmasi. son cevap, son soru. en son. koca sondan onceki en son adimin hareketi.

dusta olmadigim da aglamayi sevmiyorum.

istanbul constantinapolis degil artik

aralik ayi boyunca uyanmaya calistim ben, cok derin bir uykudan uyanip, kendimi bulmaya calistim tum golgeler arasinda.

kasim olmak ve olmekle ilgiliydi, terazinin basinda durup, uyanmak icin herseyi yapmaya karar vermemdi. uykunun son huzursuz asamasi belki de.

ekim ufak yazilarin ve cikarimlarin ayi. umitsizce dusman hattini tanimaya calismam.

eylul bol bol umitsizlikle sulanmis bir isyan.

I’m turning tricks, I’m getting fixed, I’m back on Boogie Street.

siz hic hayal kirikliklarindan ucak yapip ucurumdan attiniz mi?
ben attim.

kagittan bir ucakti, butun hayal kirikliklarim. ruzgara takilip, dustuler.

and maybe I had miles to drive, and promises to keep

bilmiyorum, bilmiyorum da, icimde bir yorgunluk va. bir ufak sikinti, farenin kemirdigi ekmek parcasi kadar ufak.
islak biraz yapis yapis bir kil yumagi hissi veren, midemdeki bir mavi huzun.
bir garip oykuyum ben, basi sonu ortasi birbirine karisan, harfleri icice gectigi icin okunamayan.


geceleri yururken kuruyorum en guzel cumlelerimi, aklimdaki sahnede, tanimadigim izleyicilere konusurken yapiyorum sanatimi, gece zaten o kadar net ve pusluca gercek oluyor ki, istemeden de olsa buyuleyiveriyorum, sanki hep yapabilirmisim gibi, kendi kendimi.

en guzel hikayeleri ben, kendime anlatiyorum.
zaman zaman baskalarina ozendigim oluyor, baskalari gibi sevmek, baskalari gibi sevilmek istedigim zamanlar, baskalari gibi dusunmek, baskalari gibi konusmak, davranmak, uzulmek, bagirmak, cagirmak, yalan soylemek istedigim anlar oluyor. onlarin mutlulugunu tatmak istedigim oluyor.
zaten galiba, biraz da bu yuzden, bir oyuncu olmak istiyorum ben.

oyunculuk, benim icin bir yasam bicimiydi desem. bir bukalemun misali, kurdugum hayallere, kendimi icinde buldugum dunyalara gore tavir, kisilik, ust bas degistirir, kafamin icinde oynardim ben. butun insanlarin ne olduklarini, kim olduklarini kendilerinin sectigine inanmistim, cogu bilincsizce yapsada. bir cok yolun onumde uzandigini goruyordum, hangisinden gitmek istedigimi bilmeden. durup beklemeye karar verdim, cunku ben yurumesem de zaman beni beklemiyor. kanatlarina alip tasiyordu beni.
bekledigim gibi olmadi. ben secmesem de, zaman beni kazalarin icine attikca, rolsuzlukten bir rol cikti orataya. ben oldum. istesem degistirebilecegim bir ben ama yine de bir ben. ben oldugu icinde, degistirmek istemeyecegim bir ben.
boylece ben de, sahnedekilerden biri oluverdim. onceden herkesin rollerine uygun davrandigini sanirdim, simdi fark ediyorum ki, belki de yalnizca istedikleri gibi davraniyorlar, bu da rollerini olusturuyor. cunku ben, oyle yaptigimi biliyorum. yalnizca, istedigim seyleri yapiyorum. baska turlusunde, kendimi gulunc bir aktor gibi hissediyorum sahnede.
ama belki de basindan beri hakliyim ve cogunluk yalnizca rollerine gore oynuyor. bilmenin bir yolu yok, bilmenin fazla bir anlami da yok.

oyunculuk artik yasamamin tek yolu degil. isteklerim eskisi kadar cesitli olmadigindan mi yoksa hepsini zaten oyku olarak yapabildigimden mi bilmiyorum, ama baskalari olmama, bin tane birbirinden ayri 'ben' e gerek kalmadi fazla. demek istedigim, kendi kendime ve geri kalanlara yalan soyleme devrimin bittigi. rahatlatici ,cok feahlatici bir sekilde ustelik. ben olmak hem tembel hem sakin hem de en guldurucu sey.

artik oynamak, baskalariymis gibi yapmak icin ozgurum, sahnede.

kucuk hayaller kurmak

kucuk hayaller, en az buyuk hayaller kadar onemlidirler, ama onlar daha kucuktur. susu pusu az, insanlari etkileme kapasitesi onemli olmayan hayallerdir bunlar. sizin hayallerinizdir. genel mudur olmak, cok zengin olmak, unlu olmak, basarili olmak filan degil de, gunesin avucunda bir sehirde farkli dilden, tenden insanlarla bir otobuse binmenin hayalini kurmak gibi. gezgin bir cingene olmanin hayalini kurmak gibi. ne bileyim, yakmadan pilav yapmak gibi.

kucuk hayaller, biraz kucuk mutluluklar gibi.

kucuk hayaller kurmak, kucuk tatlari hayal etmektir, hayatimizi degistirecek gelismeleri degil de, orda burda muzigi acacak, gok kusagini gostericek, renkleri birazcik daha parlak yapicak seyleri hayal etmek.
kucuk hayallerle yasayabilecek kadar olgun olmak istiyorum bir gun.

11 Ocak 2010 Pazartesi

yolda yazilan karalamalar ama olsun kim olursa olsun benim olsun

i am running on a bus
into the wild
into the dark
i am running to a new life

the city i left behind
does not live anymore
i stabbed it, killing

for a better run

i am heading to wild
a city with no rules
wanna ruin their sociaty
wanna ruin their souls

lie on the road
lie on the road with me
and let the bus go
   let it go let it go
let it go its way, over us

lie with me and bus
run over us
dead on the highway
together with stars
only the sky and us

wont be cool if we are together
but it will be love
sacriface the stars
lay with me

on the highway
sky is looking at us
falling asleep together
imagine the peace we'd find

the wind takes my breath away
breath away
best moments of life
before it is over us


...
i dont know where it comes from
just a thing i picked up
on the road runnig from
a storm before it puts me in a
sports salon

crush an old man

from my mouth to yours
worlds travel in air
all very empty and i drinka bit more and talk nonsense
cause i am young very young
i am young and it is just a saturday night


still i leave early
the drink you ordered for me
is left untouched after a gulp
so you are not getting any  tonight
i am young and so young
i can leave anyone
anytime without giving a fuck

goodbye baldie and oldie
time to crash another party
going now leaving you behind
i am just so young
just too young

10 Ocak 2010 Pazar

ya yahoo ve google ve facebook ayni anda coktuler yada cok feci olucak bak yaziyorum buraya. YAHOO NASIL ACILMAZ YA.

unutmak affetmektir

kendime bir mektup yolladim az once 2011 ocak 10 da alacagim onu. cok bir sey yazmadim, gunluk yazmanin bir cesidi, o zamana kadar unutacagim guzel (oldugunu varsaydigim bir mektup) cunku ben mektup almayi cok severim.

aklimda bin sey yok, ne biliyim kassan sanirim bi bes on sey cikar. dunku dusuncelerim var mesela,

at every street in world there should be a teen with a gun and they must caress it, kiss it suck it if they feel any adventourous and then fire it fire it into air. then shoot.

bunu gun isiginda ve mesela portlandda dusunsem , mutlulugun neredeyse havaya karistigi ve bir ilac gibi soludugun bir yerde olumu hayal etsem getirecegi aci ve uzuntuyu dusunurdum, derin bir lanetlemeden baska bir sey olmazdi bu, ofke yaratirdi bu sefkatli ve herkesin cozumlere inandigi ve daha guzel olacagina dair umut verebildigi neverlandde. ama gece vakti, butun umutlarini kollarinin altina alip, basini bacaklarina egmis ve gordugumde sessiz bir fisiltiyla neden yasadigini merak ettigim ufak bir cocugun yuzlerce insan tarafindan gorulmedigi bir koprude icimi zafer ve bas dondurucu bir guzellik ve azizlikle dolduruyor bu hayal.kanim sarki soyluyor ve yemin ederim yemin ederim surekli gordugum ve sonunda uyanip durdugum ama duslemekten hic vaz gecmedigim bir hayal gibi bu. olumu ellerimin arasinda tutmak ve gecenin ve ruzgarin ve insanlarin ve sehrin hepsi donmus bir anin icinde hareket ederken  olumu karnima degdirmek, boynumda, atardamarimin hemen yaninda hissetmek, onu oyle buyuk bir hayranlik ve sanki kolummuscasina bir dogallikla ama yabanci oldugunu bilerek tutmak, ve dunyayi degistirmenin ve yok etmenin o olumcul hissini parmaklarimin arasinda hissetmek istedim. cunku karanlikti ve yalan da olsa kimsenin kimseye gidip herseyin iyi olacagini soyleyemeyecek kadar mesgul, utancla dolu, ve durust oldugu oz'un diyarinda, butun bu aziz insanlari, bencillikelriyle azizlesen insanlari yureklerini yiyip biterecek ve goruslerini kizillastiracak bir terore bogmak, korku ve soku hissetmek istedim onlara. oylesine ates etmek ki, merminin gok yuzunu ortucu karanliktan yayilmaci bir kizila cevirmesini ve kendini insanlarin burunlarindan, agizlarindan ve gozlerinde iceri zorlamasini, bilincerini isgal edip tamamen delirtmesini istedim. bu azizlerin hepsine bir hale vermek istedim, cunku ancak o zaman her biri gercek bir melek olabilirler. bir duste gelecegi boyayan gencler gordum. soguk lambalarin isiklarinin solusunu ve sigaralarin guluslerle birlikte sonusunu ve sessizligi, cigliklarin, aglamanin arkasindaki o kocaman bir ana yayilmis mukemmel sessizligi ve uyanisi gordum. her birini pantolonlarnin pacalarindan ve mantolarinin kollarindan iceri sizacak ufak peri gibi hareket eden urkunc hislerle donamak, akillarini birer sunak, hizmet ettikleri herseye her delilige ve her tanriya adanmis birer mezbaha haline getirmek istedim.

sonra dus bitti uyandim, dolmusa bindim ve eve gittim. ama unutmadim.
unutmak, affetmektir.


evet aklimdakilerden biri buydu