26 Kasım 2009 Perşembe

cunku bazen ben de yalan soyleyebiliyorum

bugun penceremden ayi gorebildigim sacmasapan bir persembe gecesi veya teknik olarak bir cuma.

bilmemenin huzuruyla yasiyorum. kesin kararlarimin, dusuncelerimin, yargilarimin hepsinin devasa neon bir 'bilmiyorum'un etrafinda domates soslu spagetti gibi dolasmalari, icinden gecip kivrilmalari, bana herkesin tabaklarindaki uc parca otu didikledikleri luks bir restoranda ac gozluce buyuk boy biftegine saldiran bir adamin hissettigi tedirginlikle karisik utanc duygusunu yasatiyor ve tatmini.
bilmemek mukemmel bir kelime.

merak ediyorum eger bir gun intihar edersem bunu bir persembe gecesi mi yapardim? dramatik olmaya calismiyorum, sadece persembe gunlerinin olaysizliginda bile vaad edilmis bir yok edicilik hissedebiliyorum.
ne kadar yuksek ne kadar dusuk, kirli, ulu, zengin, akilli, sorunlu olursak olalim insan olmaktan kacamiyoruz. hepimiz o kadar ayni seyiz ki, her birimiz hayatimiza anlam yuklemeye calisip, akili, zeki, guzel yada herneyse olup varligimizin digerlerinden ustun oldugunu kanitlamaya calisirken yalnizca aptal gorunebiliyoruz.

kucukken bir hayal kurardik, ben ve bu arkadasim. yere uzanir, gokyuzune bakar, yildizlari izler ve hayal kurardik. e sozler verirdik. hic ayrilmama sozleri, hep birlikte, burada, evde kalma sozleri. dunyayi ayagimiza getirecektik ve butun sevdiklerimiz hep bizimle kalacakti.

biraz buyudukten sonra cocukluk diye cagirdigimiz bu hayaller, yeni okullar, insanlar, gorulecek seyler, gidilecek yerler, bulunacak hazineler arasinda yitip soluklastilar. hatirlandiginda gulunecek hayaletler biraktilar geride.

simdi tek istedigim hep burda olmak, arkadaslarim yanimda, butun sevdiklerimle, dunyanin geri kalani ne isterse onu yaparken, evde olmak.