28 Aralık 2009 Pazartesi

dun gece hayatimin en guzel ruyasini gordum. uyaninca agladim bu gun.

27 Aralık 2009 Pazar

I'm so full of love I could burst apart and start to cry

vay anasini.

yok anacim yok 16 yasinda ergen olmanin kacilabilir bir yani yok, kendi kendime ispatladim bunu.
bu ne lan nasil yazilar bunlar, kimin blogu bu, kimin kaybettigi duygusalligin pesine dusmusum, nasil bir "beni anlamiyorlar yeaaa" heyezaninda kaybolmusum ben. utandim, yemin ediyorum, butun vatan millet witch okudugumu ogrense bu kadar utanmazdim. (ayrica vatan millet lafini bir yerde kullanmayi cok istemistim hep, icinde witch gecen bir cumlede kullanmam cok hosuma gitti. narsistik, biraz)

neyse yani , aslinda tam da bakamadim ama ne biliyim bakmaya da midem el vermedi, oyle bi kimse beni sevmiyor, hersey cok kotu sevgili gunluk kokusu aliyorum ki...aman diyim ya.


neyse iste oyle arad bir moda girmek gerekiyor sanirim diyip ortamdan kacarak uzaklasiyorum. baska konulara gelicek olursak, son gunlerde kendime acimak ve internette bos bos takilmaktan baska bir sey yapmadigim icin haliyle bahsedilcek baska bi konu da yokmus megersem.

kambocya olum tarlalarina dair bir kac sey okudum, bir iki kisa film izledim, ne  biliyim  hic olmazsa bir entellektuel toplam ortaya koyup kendimi temize cikarmaya calisiyorum ama...yaramadi pek. ehi.

krismis geldi de gecti sevgili blog, buna ne diyorsun? ben de beklemiyordum, fark da etmedim, gerci dunyadan biraz kopugum, normal o yuzden. ay ne biliyim. bidbidi konusuyorum yine..

neyse sevgili gunluk gecenlerde berille bulustuk soylemis miydim ehuehahu hayvanlar gibi eglendik soylemesi ayip. ayipsa niye soyluyorum terbiyesizim. cok pisim ya.

gecenlerde yine erkekler ve kadinlarin asklari uzerine dusundum. sevgili ege sevgilisi bekledigi gibi cikmadigi icin hayal kirikligina ugramisti. 'hadi ya' falan gibi bir tepki verdiysem de, itraf etmeden edemeyecegim, e herilt yani dedim icimden. (yaptim bunu. ya cidden ne pisim ben ya. neyse)

simdi aklimdaki sisteme gore erkekler dis gorunusu oncelikle tatli, sevimli, hos kizlai gorduklerinde iclerinden bi asik olma istegi geciyor.
kizlarda ise, yakisikli bir erkek gordugunde, onun ilgisini cekme, onu elde etme, sahiplenme ve cevreye gosterme hevesi doguyor.

erkekler kendilerini anlatabilecekleri, onlarin yaninda durucak, dinleyecek, katlanilabilir derecede tatli birini istiyorlar.

kizlarda ise yaninda kendini guvende hissedecegi, biraz sahiplenici, eglendirici vs. ozelliklere sahip birini arama soz konusu.

askin arkasindaki ic guduler bunlar olunca, herkesin kendisi icin bir seyler istedigi bu paylasimin aslinda ne kadar bireysel oldugunu goruyoruz (oha profesor gibi hissettim, hem de cok dandik bir tane) yani sey demeye calistim, her ikiside kendini seviyor, erkekler onlarin yaninda durarak egolarini tatmin edicek birini, kizlar da kendi ozel usaklarini istiyor. yani tabi ki erkeklerin tek istedigi ego tatmini degil, kizlar da usak deyince her istediklerini yapan birini aramiyorlar. isin ozu, kendini oze hissettiricek birini bulmakta.

arz talep meselesi.

ama aslinda ask gibi bir baskasina yoneldigi varsayilan bir duygunun, bu kadar bencil olmasi

ne biliyim ya cok hos bence, gulumsetiyor beni, dunyaya olan inancimi tazeliyor resmen.

benim ideal esim mesela, bunlarin her ikisini de esit miktarda isteyen ve geri yoneltebilecek biri olurdu. yada ikisini de istemeyen ama benden gelirse kabul edicek biri. iyi bir adam. ehiehi. iyi de nebos bir sifat ama iste.


ohs be.


ya bir de silmiyorum o alttaki yazilari da, bakip bakip ic geciririm artik. hayir bir de guzelim bogun icine ediyorum habire renkleriyle filan oynayip ama elimden bisi gelmiyor abisi, ozeniyor cocuk...

25 Aralık 2009 Cuma

sooo

talking about your problems. i tested this theory and found it completly and utterly useless.

23 Aralık 2009 Çarşamba

ne kadar durust olsam o kadar az sevildigimi hissediyorum

yalniz inanilmaz bi duygusallik var bunda.

tok aslinda oyle derken, kendime karsi yalan soylemedigim icin kendimi aslinda sevdigimdi. nasil olduysa, oyle bir donus yapmis.

hediye

hediye nasil bir manyakliktir nedir ne degildir ne mise yarar neye yaramaz nasil bir islev gorur

hediye.
karsilik beklemedn yapilmis fguzel bir inceliktir hareettir bidibididir.


yeni yil hediysi mesela, ayri bir baslik altinda incelenir, ona biz, ismarlama deriz.

almasi guzeldir, ama aslinda kendine durust olursan bilirsin ki, degildir. bir gereklilik halini almis her hareket gibi bozguncu bir histir, seni mutlu olmaya kafana dayanan ve icinde reddedilme tasiyan bir silah gibi sartlar, korkuta korkuta gulumsetir.

bide verme kismi  vardir, beni en cok gerende odur aslinda.  para harcamaktan, zaman harcamaktan, beyin yormaktan gectim bir de samimiyetsizligin en mide bulandirici fotografi sayilir.
hatta hic kimseye bisi almiyorum bu yil. isteyen varsa, varsin alsin ama benden beklemesinler. gelemem.

bi playlist yaparim, bi siir yazarim, bir fotograf veririm, bir resim cizerim.
ama seni sevdigimi kanitlayamam, gelemem.

oh be.
rahatladim lan.

ispanyol gunesinin altinda

platona katilmadan edemiyorum hani su ide dunyasi ve golge dunya hakkindaki fikirlerinle bazen, cunku kelimelerde yasarken ben cogu zaman, algiladigim dunya bambaska bir gerceklismis gibi hissediyorum. kivrak, gunesle islanmis ispanol muzigi bana bu gercekligi en cok hissettiren, ki buda komik cunku muzik aslinda sozlerden ve notalardan, dusunceerden ibaret belki her seyden daha cok. ama yine de, kelimelerle dusundugum ve kavramlarin beni hayatin disina suruklemelerine izin verdigim varligimda, dusunmeden var olmanin, daha dogrusu kelimelerde degil, resimlerde, duyularda, su anda var olmakta olan dunyanin gercekligini bana hissettiren ve hatirlatan bu oldu,latin amerikanin guzel muzigi

20 Aralık 2009 Pazar

parking

we are at the autopark
mafia has our car and sally is in drag
we ask nicely enough
maybe they will bring stevie
back to us, its our baby car

we are at the alleyway by the bar
it is already next day and everybodys high
some big boys are there to play
they say our steve is at the back
very back

do you got fifty bucks sally?
cause i bet they have knives
some very very sharp
yeah big boys they are, with knives
two of them lost in the dark
cant see my friends anymore
street is filled with nightly weird things
and shadows of doubt

kick the heels hard sally
lets leave the big bad boys
to other creatures of  night
i dont wanna die tonight
release your breath when we get away
i dont wanna die tonight
i dont wanna

holy man on the road

it is a snake long and big
shaking me with sweet pleasure
it is a dream like state
i am getting high and higher
it feeds me with sky and clouds
touches me deepest
circles in and around
i am only his puppet
holy man of the road
holy man of the road

nothing

feels awkardy when we say goodbye
i dont think i am leaving
for thounsand miles
lost in a cloud of dust, where
telephone wires look so lonely
when i am on the bus
i dont take parts
in world, feels peaceful and holy
what does the bird feel
at the end of the line of immigration


they catch the birds
when they are tired
thousand souls scream loudly
in the depths of black sea

no way out girl
no way out baby

15 Aralık 2009 Salı

i think i died and i am invisible now


kafama ici dolu bir kutu giyiyordum ama tecrubelerle parcalandi.

kisa filmler
20 pecan pie - jim carey
asure - koray kiliçli
aud - merve kayan
bataille de boules de neige - lumiere brothers
ekip 42 - alican serbest
fidye - alican serbest
foutaises - jean-pierre jeunet
goy goy - mehmet bahadir er
hediye - merve kayan
it came from out the drain (3d) - rob pace, tris prior
kos baba kos - togan gökbakar, ismet kurtulus
leke - alican serbest
no me moleste - merve kayan
normal mi sence? - kübra özcelik
sen, bunlar bi düs - kübra özcelik
synthetic - baris bayraktar
the hire - john woo
uyuyan sahan - togan gokbakar

14 Aralık 2009 Pazartesi

los angeles karisi

cok fazla ve cok iceriksiz yazdigim ve blogumu bir gunluge cevirdigim icin ufak bir utanc duyuyorum kiyilarda bir yerde. depresif 16 yasindaki ergen kotami doldurdugumu hissediyorum sanki, hatta gulduruyor beni bu. hayati fazla sorgulamak iyi bir sey degil. bu kadar bos bos yazmaksa daha kotu. iyy kendi midemi bulandirmayi basardim, aferim bana.

ethan: why do you have to be so anti-social
justin: i am not anti-social, i just cant stand people


ne biliyim gulumsemeden edemedim iste hakli gibi sanki.
ama en cok midemi bulandiran seyin okul uniformasi oldugunu soylersem, inanir miydin?

herhalde okulun 'disiplin'ini en cok simgeleyen sey olduu icin.

saat 12 ve yatmam lazim! dun gece 1 saat uyuyabildim, ve sonra okul vardi ve yarin yine okul var ve surekli kula gidiyor gibiyim, neden hep okul var? okulun bitmesini istiyoum artik.

hahah okul demisken...benimle ugrasan insanlar var, benden hoslanmayan filan. hem de nedensiz, aramizda bir sey gecmemis olmasina ragmen. once biraz canimi sikti sanirim, bilmiyorum, tam fark edemedim ama simdi dusununce komik bile geliyor. ehehe ne yani coraplarimi mi begenmediler ki ( gulucuk var burda) ne biliyim hos oldu yani, vay anasini dusmanlarim var, birileri arkami kollasin, hold tight james bond. filan. neden birilerinin sinirine dokunuyrum?...muhtemeen onlarda bana dokunduklarindan. ama fazla degil. maceraaa.

okul demisken bir kiz var. Shane'i bilir misiniz bilmiyorum, ama  hik demis burnundan...oyle yani. pesinde olacagim yakinda...


bidbibdindbi of ck konusuyorum ben ya

13 Aralık 2009 Pazar

kotu oldugumu itiraf edip yardim istemeyi dusunebiliyorum. boyle giderse yakinda onur ogrencisi filan olucam. yada peri.


ama evet. kendime degil hem sadece, baskalarina da iyi olmadigimi soyleyebiliyorum. herkese degil, hayir. heniz iki kisiyle sinirli olsada baskalarina. ve yarin bir rehberlikciyle konusmayi dusunuyorum. hahahah. yardima ihtiyacim var diyebiliyorum. tesekkurler ivy. eger sen, tanidigim en idol insanlardan biri, yardima ve konusmaya ihtiyacin oldugunu bir oda dolusu insanin onunde soylemeseydin bunu yapmayabilirdim


blblalla

damn. uyku.

yarin sabah felsefe sinavim var tralalala

ders notlarimi okulda birakmaktan vazgecmeliyim. ozellikle de sinavdan once fotokopisini cektirtmek icin para odemissem. well, it is all good and sunshine yada degil.

ama bir cok sey gun isigi degil artik.
bir eksik bir fazla, ipe bir adim yakin bir adim uzak.

blablabla

28 kilo taze cesaret istiyorum.

deli gibi istedigin bir seyi elde edemiyorsan ne yaparsin? unutamiyorsan. elinden geleni yapmaya. cesarete.

kendi kendime ingilizce konusuyorum surekli bu gunlerde.ne demek ki bu simdi. yo.

kendimi gay bir erkek olmayi duslerken buluy.  ha ha ha

duslerken dusuyorum. katlarin arasndan en alta. ailemin yanina. duvardan gecebiliyorum.


buyuymek istemedigi mi soylemis miydim? peter gibi hep ccuk kalmak istiyorum. ve wendy'nin hep benimle kalmasini. ama herseyden cok cocuk kalmayi istiyorum.

karanliktan korkmak bir odada seni ve birbirlerini mahveden insanlarla kalirken, pencereden baktiginda tek gorebildigin karanlik oldugu icin disari cikmamak. kendi canavarlarini yaratmak karanlikta.

hihihi.

her neyse.

It's not lying if they make you lie. If the only truth they can accept is their own

bir oyku yazmak benim icin bi iliskiye girmeye cok benziyor. her ikisinde de zamanimi kaybetmedigimden emin olmak istiyorum, ikisinde de gercekten sevmem gerekiyor. sadece zaman gecirmek icin yazamadigim gibi, zaman gecirmek icin insanlara katlanamiyorum. emek vereceksem benim icin bir anlami olmasi gerekiyor, yaratici bir sey istiyorum. sikici olmayan, yapmaya calisirken bezdirmeyecek bir sey. ilgi cekici bir sey.

yazmak ve asik olmak benzer fiiller benim icin.

10 Aralık 2009 Perşembe

Because I'm queer. I'm gay. I'm homosexual. I'm a poof, I'm a poofter, I'm a ponce. I'm a bumboy, battyboy, backside artist, bugger, I'm bent. I am that arsebandit. I lift those shirts. I'm a faggot-ass, fudge-packing, shit-stabbing uphill gardener. I dine at the downstairs restaurant, I dance at the other end of the ballroom. I'm Moses and the parting of the red cheeks. I fuck and am fucked. I suck and am sucked. I rim them and wank them, and every single man's had the fucking time of his life. And I am not a pervert. If there's one twisted bastard in this family, it's this little blackmailer here. So congratulations, Thomas. I've just officially outed you. - Stuart

9 Aralık 2009 Çarşamba

something wicked

Komik kucuk bir isik var bu gece gokyuzunde. Ne oykumuzle ilgisi var bu yildizin nede dunyada senden (ve bizden) baskasiyla, sadece orada o yildiz ve basini kaldirip baktiginda anlayacaksin neden bundan bahsettigimizi.(oykumuzle ilgili olmadigi halde)

hmm ,demek reddediyorsun. Hadi ama tek yapman gereken ayaga kalkmak ve pencereye yurumek. Gokyuzunun kapali oldugunu dusunerek endiselenme, bu yildiz oyle bir yildiz ki, en sisli en karanlik bulutlarin arkasindan secebilisin onu, adeta yaniyor parlakligi.

Demek reddediyorsun. Pekela. Yidizlari reddet, ama oykumuz bittiginde anlayacaksin, kucuk, oyuncu bir yilidizin hayatin ta kendisi oldugunu, ve hayatin tek bir bakista yattigini.
Cunku bizler, ve sen, oluyuz. Anlar icin yasayan oluler. Ve o bir an- o an yildizin sicakligiyla parliyor. Ve biz o an hayattayiz.



Soguk su yuzune bir tokat atiyor ve sokla ayiliyorsun...hava karanlik, sokaklar biraz bos ve yaz havasi kokuyor, arkadasin oylesine konusuyor ama bir anligina etrafinin kulaklarini cezbetmesine izin veriyorsun...duydugun tek sey hayatin sesi ve o an hayattasin. Tek bir an hissediyorsun ne kadar haytta oldugune ve yasamanin ne oldugunu. Tek bir an. Ve bir sonraki an kacirdigini fark ediyorsun, ufak bir ilham perisi gibi, ne kadar istesende tutmayi, gecivermis o his. Ama yasadin. Bir an boyunca mukemmel bir mutluluk tattin. Gulumsuyorsun. Evet, yasam guzel.

Yuzunu havluya siliyorsun, havlu sert, yanaklarina degerken gozlerin kapaniyor..sraak! Aci ve utanc dalga dalga yayiliyor sol yanagindan vucuduna, ama aci asla tek basina yolculuk etmez ve sen utanci hic bir zaman sevemedin. Ofke ayaklaniyor icinde ve butun hucrelerin dimdik, saldirmaya hazir, kavruluyorlar. Kirmiziyi goruyorsun (zihninde) ve hayattasin. Hayati, herseyi, her zamankinden cok daha fazla algiliyorsun, o an var, o an gercek , kalbin atiyor ve hayattasin. Ofke bir an seni kendi dunyanin tanrisi yapiyor (kim bilir belki de gercekten var olan sadece senin dunyan)..sonrasini hatirlamiyorsun, ufak ayrintilar. Odadan cikisin (kim bilir kacinca defa ve sokaklara atisin kendini, ofkeni ulasilabilir bir hedefe firatmak icin) muhim degil..

derin bir nefes aliyorsun, ve yukari mutfaga git. Cay suyu koy, buz dolbina yuru. Kahvalti. Agzinda bir tat beliriyor birden, ablanla deniz kenarindasin. Gece, sahil. Elinde dondurman var, ablansa bir sigara yakmis tutturuyor. Geceye, parlak yildizara, yakinlarda bir duvara cizilmis grafitiye bakiyorsun. Arada insanlar geciyo arkanizdan. Ama sakin bir gece bu sessiz olmasa da. Dalgalarin sesi bile bastirilmis. Dogru an, dogru yer, dogru zaman..her neyse iste. Eger dogruluk diye bir sey varsa, iste o bu. Hersey, o anla ilgili hersey dogru. O anda farkinda degilsina ama hayatinda yasadigin en gercek sey belki o an.

Tat. Dondurma. Senin icin en unutulmaz hatiralardan biri dondurma ve goz yaslari. Hayalinde kendini goruyorsun- hayir, hissediyorsun. Bilgisayar masasinin onune oturmussun, bir elin dondurma kutusunu kavriyor, oburu kasigi. Agzinda bir parca cikolatai dondurma var. evin kapisi acik, iceri arabalarin ve yazin keyfini cikaran cocuklarin sesleri doluyor soguk meltemlerle. Gunes yeni batmis, aydinlik gri hava (bir kac dakika icinde kararcak ve simdi dusunudugunde fark ediyorsun ne kadar ironik oldugunu)
hayatin degismeden once ki son an. Son normal an. Kalbin neseyle atiyor v akinda butun guzel umutlu dusunceler, ask ve hersey.

Ve sonra agzinda dondurma, sonra soruyorsun ve cevap geiyor. Ve cevap geliyor. Ve geliyor.

Ve sen bakiyorsun, ilk saniyede okudun aslinda, ne demek oldugunu biliyorsun ama inanmiyorsun -aglilayamiyorsun- algilamana izin vermiyorsun.
Kelimeleri oku. Tekrar tekrar.1.2.3.4.5.
Oku. Oldu. Oldu. Oldu.
Kirik bir hickirik yukseliyor bogazindan.ve goz yaslari akmaya basliyor ve zihnin inkar icinde ciglik atiyor ama disaridan sadece hickiriyorsun.
Ve cikolatali dondurma unutulup gidiyor, tadi haric. Goz yaslariyla karisik cikolata, hic unutamayacagin bir tat artik.

ben bir an icin yasayan olu bir kizim aslinda. bir cok an icin var olan olu bir kizin kalbiyim


baya eski bir yazi. olumle ilk karsilasmalarimdan birinden

8 Aralık 2009 Salı

bir internet bagimlisiyim ben, neredeyse gururlu bir bagimli ama tam olarak degil.

bir net compulsive'in nerdeyse butun tanimlamalarina uyuyorum, dogru.

ama net olmasaydi, ne bagimlisi olurdum, onu da merak etmeden gecemiyorum.

muzik  net olsun yada olmasin var olurdu. mangalara erisemezdim kolay kolay turkiyede, fanfictionda iptal. sozluk gibi populer laf atma ortamlarida olmazdi, facebook koselerinde takilamazdim.

neye takilirdim dusunuyorum

kitaplara her zaman vurgundum, ona devam ederdim herhalde son hiz. bol bol yemek yerdim filan. oyle.

cok anlamsiz bir yazi oldu bu.

so when did facebook become a place where we write our desperate cries and spill the dirty little thoughts hiding in the shadows of our minds

it is a public place. a connection between person and rest of the world, some kind of an announcement board, a device dedicated to our selfishness and 'I' s. its where we get fake consolation, show our disgustingly needy personalities. it is nearly as bad as reality shows, maybe worse.

i remember the first note i ever wrote, it was 7-8 lines, about how i felt at the moment and i had no idea that others can see and make comments about it, i merely thought it was some kind of a blog easier to use. the first comments i got were quite positive, making me smile but also very emberassed. i remember saying, 'i would not write i if i had known you could comment' .

now i have more than...many many notes. i like it when people read them, some are written to be read, some are not. but most of them are my pathetic tries to communicate with someone and reach others.

but as nice as it is to be able to share my thoughts with people, i have come to realize, this publicity, this 'networking' is making me mad. it came to a point that i feel apart from the rest of the world when i dont have internet connection. and it is scary. it is scaring the hell outta me. i feel the need to be 'connected' nearly all the time when i am alone and it is horrible. the more i spend time on here, facebook or another public site, the more i become addicted to be connected. it is not even real. it is just the feeling of 'knowing' i can reach people. but instead of making me comfortabe, viceversa, it is actually killing me. being alone with yourself...is what i do less and less. think about it...before computers and internet....how much time did we spend ourselves, llistening to our brain instead of our mp3 players.

7 Aralık 2009 Pazartesi

i am gonna sleep now. bu t i am scared. i am scared as this bed is my death bed.

insanalrin geceleri uyumaya nasil katlanabildiklerini anlayamiyorum, bu gercekten cok korkunc bir sey.

16. How would you like to die?

e ortamdaki su aptal testlerden birinde, nasil olmek istersiniz gibi bir soru cikti gecenlerde. dusundum dusundum, olmenin cazip gorundugu bir bicime karar veremedim.olmadi yani. gelmedi icimden. demek olmeyi pek de istemiyorum aslinda. bu gun denize, denizin en derin yerine yapilan bir referans gordum ve denizde olmenin nasil olacagini merak ettim aniden. denizde olum. bogulmak mesela, cok tatsiz. cebellesiyorsun nefes almak icin olmuyor, gucunu yitiriyorsun, o kadar caba harciyorsun ki etrafini seyredicek, dneizin guzlligini takdir edecek vaktin kalmiyor. bir digeri de kopek baliklari tarafindan filan oldurulmek sanirim. o zaten berbat  olurdu, oyle olmek istemem. benim duslerimde, yunusar gelir kurtarirdi beni. titanicteki gibi bilincimi kaybedip, suyun derinligine gomulsem...sessiz olur evet, ama soguk. yalniz olmak istemem sanirim, hep yalnizim belki ama, olurken etrafta birileri olsun isterim. bir adada, denizin kiyisinda olsem, guzel denizi izlerken? o da cok gosterissiz olur, daha satafatli bir olum isteyebilirim, daha buyuk bir izleyici. hayatima bir sahne muamelesi yapan, baska turlusu elimden gelmeyen ben icin, fazla sessiz.

dusundum de, belki bir odada, belki bir ev, belki bir otelde, belki arkadaslarim yan odadayken, yada disaridayken olebilirim. biliyorum, tek basima olmek istemem dedim,ama aslinda bir tek onu canlandirabiliyorum gozumde. ve olurken tek basina olmak, ama insanlara yakin olmak, hayatlarinin icinde ama gozlerinden uzak, hala tatmin edebilir beni bir oyuncu olarak. daginik bir odada olebilirim, muzigin yada gecenin, gunduzun, dunyanin sesini dinleye dinleye, uykudan onceki mahmurlukta belki, hayallerimin icine gomulere. biri bana sarki soylesin de isterdim ama kendimi tutamam ki kesin ben de soylerim o zaman.kendi cenaze marsini soyleyen kiz. belki biraz okurum, okumak hayattir, hikayeler hayat cunku. ve sonra usulca olurum sanirim, gozlerim kapanir, hayaller baslar goz kapaklarinin arkasindan ve birileri nabzimin atmadigini fark eder bir zaman sonra. ve ben uyurum.


belki belki belki. belki boyle olur olumum ama sanmam.

3 Aralık 2009 Perşembe

do i want power and/or a reputation in this sociaty?

1 Aralık 2009 Salı

aralik ayinin sonu saat dortte, bir mektup yaziyorum iyi misin diye

okudum, okumaya daldim
okudugum ruyalarda kaybettim kendimi
o kadar kaybettim ki
uyananlarin dunyasinda bulamiyorum
simdi beni



lost myself in all the stories i heard and get lost so deep, now i cant find myself anywhere in the waking.

30 Kasım 2009 Pazartesi

o kadar kucuk, yalniz ve korkmus hissediyorum ki su anda, karanlikta
kendime guvenemiyorum

valedictory of complex numbers

kasim bitmis. dun geldim amerikadan, son baharin son gunu bu gun. gulumseyerek butun guzellikleri icime cektim bu gun. orasi ve burasi ice ice, kendi yoklugumdan emin olabiliyorum bir tek. o kadar uzun bir zamandir yokum ki ben, var oldugumu hatirlayamiyorum. binlerce kilometre katettim bir ucagin icinde vi her bir santimi dusler kadar agir.milyon tane nefesimin hepsi tek nefes, sikintinin hepsi ayni sikinti,ruyalarin hepsi ayni ruya, goz ucuyla suzdugum tek askim olum.

olmak ve olmek. olum. biri varken digeri yok. ve kollarina birakmak istemesemde kendimi onun, gozlerimi ondan alamiyorum. hep orda oldugunu bildigin bas rol gibi o, etrafimdakilere odaklanmaya calisirken ben.uzerinde saglamca durulacak bir kaya araken asinda, hep parmak uclarimda halatin ustunde yasiyorum.

28 Kasım 2009 Cumartesi

bir prensim olmasini yalnizca
onu reddebilmek icin dilerdim

deniz

bir cocugu teselli edercesine
kardesim oldugunu soyluyorsun
dudaklarini dudaklarima degdirmeden
hemen once
bir duvar oruyorum aramiza
hem olan hem olmayan
cunku butun hayatim boyunca bildim seni
ve hala o kadar tanimiyorum ki
el ele tutustugumuzda
soguk kanli iki katil gibiyiz
biri yuvarlanan digeri parmak uclarinda
kiyisindan ufak adimlarla
hayatin, farkli uclarindayiz
denize bakan tek bir
olum rihtiminin.

26 Kasım 2009 Perşembe

cunku bazen ben de yalan soyleyebiliyorum

bugun penceremden ayi gorebildigim sacmasapan bir persembe gecesi veya teknik olarak bir cuma.

bilmemenin huzuruyla yasiyorum. kesin kararlarimin, dusuncelerimin, yargilarimin hepsinin devasa neon bir 'bilmiyorum'un etrafinda domates soslu spagetti gibi dolasmalari, icinden gecip kivrilmalari, bana herkesin tabaklarindaki uc parca otu didikledikleri luks bir restoranda ac gozluce buyuk boy biftegine saldiran bir adamin hissettigi tedirginlikle karisik utanc duygusunu yasatiyor ve tatmini.
bilmemek mukemmel bir kelime.

merak ediyorum eger bir gun intihar edersem bunu bir persembe gecesi mi yapardim? dramatik olmaya calismiyorum, sadece persembe gunlerinin olaysizliginda bile vaad edilmis bir yok edicilik hissedebiliyorum.
ne kadar yuksek ne kadar dusuk, kirli, ulu, zengin, akilli, sorunlu olursak olalim insan olmaktan kacamiyoruz. hepimiz o kadar ayni seyiz ki, her birimiz hayatimiza anlam yuklemeye calisip, akili, zeki, guzel yada herneyse olup varligimizin digerlerinden ustun oldugunu kanitlamaya calisirken yalnizca aptal gorunebiliyoruz.

kucukken bir hayal kurardik, ben ve bu arkadasim. yere uzanir, gokyuzune bakar, yildizlari izler ve hayal kurardik. e sozler verirdik. hic ayrilmama sozleri, hep birlikte, burada, evde kalma sozleri. dunyayi ayagimiza getirecektik ve butun sevdiklerimiz hep bizimle kalacakti.

biraz buyudukten sonra cocukluk diye cagirdigimiz bu hayaller, yeni okullar, insanlar, gorulecek seyler, gidilecek yerler, bulunacak hazineler arasinda yitip soluklastilar. hatirlandiginda gulunecek hayaletler biraktilar geride.

simdi tek istedigim hep burda olmak, arkadaslarim yanimda, butun sevdiklerimle, dunyanin geri kalani ne isterse onu yaparken, evde olmak.

22 Kasım 2009 Pazar

We can do it softcore if you want but you should know i take it both ways

your plastic pal who is fun to be with 2


pokemonlar hakkinda yazarken, cocuklugum ve cocukken dunyayi gorus seklim vardi aklimda. dun gece bakkaldan sigara almaya giderken, bizim mahallede oturan biriyle goz goze geldik. karanlik, sokak bombos, ikimiz birbirmizi geciyoruz, adami tanimasam da gulumsedim. biraz sonra arkamdan seslendi, tanisip tanismadigimizi sordu. yirmili yaslarda hos bir cocuktu ama bana asildigini dusunerek hayir dedim. ben de maliye bloklarinda oturuyorum, oyku di mi dedi? evet dedim, cikaramadim, ben emre, senin kucuklugunu biliyorum..

bakkaldan donerken bu sozleri kafamdan gecirdim bir kere ve aklim cihana kaydi. kucuklugunu bilirim derken ne demek istemisti? benim kucuklugum hakkinda mahhale ne biliyordu? benden 5 yas filan buyuktu cihan, yetiskinlere biz cocuklarin neler karistirdigini o soylerdi genelde, gulerek.

o anda durdum. sokagin ortasinda durup biraz etrafima baktim. kaldirim taslari pembe bizim sokakta, yolun iki tarafinda upuzun agaclar var.onume, etrafima, yola baktim. son on yili dsundum, cocukluktan buyumeye uzanan yola. ve dusundum ki, emrenin benim cocuklugumu bildigini idda etmeye ne hakki var? benim hakkimda cihanla olan hersey öldü.

o anda fark ettim ki cihanin olumu cihanin var oldugu dunayadaki beni ve o benin olabilecegi herseyi oldurmustu. artik cihanin olmadigi bir dunyada yasiyorum. artik baska bir ben var. biraz zorlanarak da olsa bunun cocukluk dedigim cekmecenin kapanisini simgeledigini kelimelestirebildim sonunda. cocukluk evresi bir dosya olsaydi, dosyanin kapaginda cihanin bir resmi olurdu, belki de cenazesinin ve dosya kapanirdi. onun olumu bir dunayadan digerine gecisimi nerdeyse maddelestirdi. artik cihanin olmadigi bir dunyada yasiyorum ve bir farklilik yaratiyor, sadece dunyayi aldilayisimda degil, dunyanin kendisinde de. cocuklugum sadece baskalari icin erisilmez degil benim de iliski kurmakta zorlandigim bir donem ve bunu anlayabiliyorum, o kisi olmadigimi cok net gorebiliyorum. o kisiyi hatirliyorum, olabileceklerini goruyorum ama ben yokum o gelecekte.belki varim ama butun yonlerimle degil. bir seyler cihanla oldu ve belki baska bir kac kisiyle ama en cok onunla.

cocuklugum cihanla bitti.

20 Kasım 2009 Cuma

Your plastic pal who's fun to be with

pokemonu ozledim.

bir gun hayatin pokemon dunyasindaki gibi olmadigi, asla ash ve misty gibi dunyayi dolasip pokemonlarla arkadaslik edemeyecegim kafama dan etti. bir anda oldu bu. asla pokemonlar ve insanlar arasindaki dostluga benzer birseyim olmayacakti. pikachu, togepi, bir psycduck bile asla olmayacakti hayatimda. ne kadar buyuk bir sey kacirdigimi hissettim, hayatimizda buyuk bir eksiklik oldugunu. pokemonsuz bir dunyanin hayali, bana gercek dunyanin acimasiz ve hic de sandigim gibi olmayan bir yer oldugunun ilk ipucunu vermisti. o gun cocuklugumun bir kismini bilincaltimin katmanlari arasina gomdum.

sanirim benim ilk kadin idolum mistydi. gerci emin degilim ay savascisi mi pokemon mu ilkti ama, her halukarda, mistynin uzerimdeki etkisi yansinamaz. benim tvdeki halimdi o, guclu, biraz erkek fatma. ben mi ona benzedim, o mu benim 10 yasimdaki halimi yansitiyor onu ancak isvicreliler bilebilir. ama kendimi en cok bulusturdugum kesinlikle oydu. ve simid mistyi ozluyorum.

az once pokemonun kesinlikle en uzucu bolumunu seyrettim, hani misty brock ve Ash'in yollarinin ayrildigi. Bir kez daha Ash'in ve temsil ettigi 10 yas civari erkek grubunun duygusal manasizligini gormus oldum. yine de uzucuydu. favori karakterimin Ashi terk ettigini gormek. ashin aptalligi, paraya iyice vurmus senaryo yazarlarinin kliselesmis igenclikleri(ama sanirim yeni bir baslangic bu yuzden gerekliydi)

Misty Ash'i az once terk etti. ilk kez izledim bunu, simdi. hih.

pikachu butun serideki en 'kuul' karakter. ve mistyi cok seviyor.

ne

Ne?ne?NeNeNeNeNeNeNeNe?ne?

Ozgurluk bir imgedir etrafimda hayal ettigim, pembe kopukten bir baloncuk. Benim ozgurlugum o, kimsenin dokunamadigi pembe ruyam
Ozgurluk bir kelime, sirtimiza dizilmis sorumluluklari sahipsiz birakmak icin kullandigimiz
Ozgurluk, ozgurluk, golgeli bir yolda tek basina, kopuk, nasil istiyorsan oyle
Ozgurluk bir hayal, bileklerimdeki altin kelepceler, ulasmak icin diz cokturen ucmak yerine
Ozgurluk bir silah, tetigi cektiginde intahar ettigin, dokundukca olduren
Ozgurluk tatli bir soz, ihanet damlayan ve sirtindan vuran tam kazandim dediginde
Ozgurluk bir yalan, bana soz verilen. Oltanin ucundaki yem, atin sirtindaki kamci.
ozgurluk, ter ve emek ve tercih ve ben.
ruyalarin en derin kuyusu, gorebildigim en uzak yildiz
ettigim ilk yemin, bozdugum son soz
vaz gecemedigim sevgilim, umutsuzlugum,infazcim, ozgurlugum. her nefeste hoscakal ve merhaba dedigim.

look at my jewels

so there is the bathroom and here is me
and i really gotta pee
tell, which door to step in
the stick figures dont answer me

mighty stranger, scream or sneer
answer to the Ultimate Question of Life,
the Universe, and Everythin
g
is very queer

skirts short heels high
got a baggage you may not like
dear manager listen
i really just wanted to pee

answer to the Ultimate Question of Life,
very straight-not
its true i like my man tough
no need te be rough
when all i really want
is to pee.



8 Kasım 2009 Pazar

cihan'a hoscakal

midem bulaniyor asagi yukari bir haftadir
o gun cenazede de biliyordum
ne kokudan nede sicaktan hasta oldugumu
bir tabutun icinde bir adam, tahtayla cevrili
tabutun disinda bir col
hicligin ortasinda beyaz ve gri tastan bir bina
gune, oyuklu tepelere, uzakta biraz golgeli bir sehre bakan
ruyalarda bir yer, yuzlerle dolu, hoscakal demeye gelmis
hoscakal demeyi bilmeyen.

cehennem gibiydi hava, bogaz kurutucu bir sicak
ne firtina koptu nede kara bulutlarla doldu gok yuzu
bildigin maviydi iste
ve kopekler gibi terleten.
igrenc bir gundu seni topragin icine koymak icin
ki zaten sen oldugunu dusunmekten coktan vaz gecmistim
kara tabuttakinin
senin gulusun yukselmiyordu karanliktan
nede kufreden sesin. yada pis pis siritisin.
zaten yasam gittikten sonra geriye kalan
aptal saptal bir kabuk olsa gerek.
yoksa ciglik cigliga kafayi yerdim.
seni gommek en soguk seydi mide bulandirici bir yaz gununde
hepsi aglayan bir grup yaratikla yaptigimiz
ve keske sonsuza kadar yasasaydin diye dusunmeden edemedim
hatta bir an
olebilecek en yanlis adam oldugunu da.
kaybettigim en yanlis insan oldugunu.

cihan oldu, aslinda biliyordum bu iki kelimeyi duyacagimi
daha soylenmeden onlar
ama duyduktan cok sonra bile inanmamistim dogruluklarina
dunyayi degistiren o iki sozcugun.
emin misiniz oldugune? evet.
iste o zaman yikildi dunya
benimle birlikte yere dustu
parcalari turuncu taslarin uzerinde kayboldu ben hickirirken

kalplerimiz kirildi demek
en iyi haliyle buyuk bir kucumseme olacaktir
en kotu haliyse yanmis kalplerin kulleri kadar siyah ve dagilmis
Adil abin oldu, diyip bir sigara yakan annemin gozlerine bakiyorum,
cok degil 2 gun once.
o gozler inanamamazlikla bakiyor simdi ve buyuk bir huzun
biraz ofke ve kocaman bir kirikla
gordugun, veya goremedigin, gibi her birimizin kalbi kirik
ve tek duydugum pembe bir sevgi seli arkandan akan

hoscakal demek kolay degil
hoscakal deyip, gittigini kabullenmek
hele de senin gibi, insanin yureginin tam arkasina
her katmanin arkasina sizmis orda gulumseyerek duran
sevgili picin tekine hoscakal diyebilmek...
sefil herhalde dogru kelime olur
kendimi anlatmam icin, cunku inan ki
ettigim en zor vedaydi bizimki
soyleyemedigim en zor hoscakal

Barisa dogru bir yolda, hiriltili bir sese asik oldum

bu asagidakini yazdigimda...cok daha farki bir kafadaydim heralde, cunku bu gun, kimse icin yazmadigimi, sadece kendim icin yazdigimi soyledim kendime. insanlar icin degil, kimse okusun diye degil, var olabilmek icin. belki de degisen buydu, yazi bir aractan amaca donustu, kendini ifade etmek, insanlara ulasmak degil artik, deli bir dunyanin icinde hala nefes aldigini (ama gercekten nefes aldigini) gostermek kendine. kendim icin yaziyorum cunku artik. bencillikle karamsarligin sinirlari arasinda top oynayarak. iste o asagidaki

...
paylasmak. ulasabildigim tek sonuc. kendi kendime, neden, neden durmuyorsun? neden tek yapmaya calistigin anlatmak, neden her yazinin sonunda zafer kazanmis gibi, bir sey kazanmis gibi hissediyorsun dedigimde...geride kalan tek sonuc bu. paylasmak.
bir durtu de, ilkel, vahsi, derinden gelen. harfler ve sozcuklerle ortaya cikmis ve insanlara giderken belki de en uygar kiligina burunmus...ama arkasindaki amac, uzun bir sure benim bile goremedigim nedenim/nedenimiz insanlik kadar eski ve insanlik kadar ilkel. anlasilmak.birlikte olmak. paylasmak. hiclikten kurtulmanin tek yolu, belki de yalniz olmadigina ve birine, birilerine ulasabilecegine inanmaya calismak.
basitce arzu.
durustce anlasilma ve hatta sevilme arzusu.
insanligin en ilkel oldugu (ve yine de en insan oldugu nokta) iste. varligini kanitlamak hatta var olmak icin sevgiyi ve takdiri istemesi. cunku butun insanlar bunun icin yasar, pek cogu fark etmese bile.
belki de hersey bu kadar basit ve guzel olabilseydi, ve ben (ve sen) yazilarimizi yazdiktan sonra gulumseyip, basardim diyebilseydik.
ne kadar imkansiz ve komik.
cunku ikimiz de biliyoruz, ne yaparsak yapalim, ve hatta kime okutursak (milyonlara? milyarlara?)okutalim sonunda , yaziyi bitirdikten bir saniye sonra kalbinden vucuduna yayilan, beyninde titreyen su soruya engel olamayacaksin.
acaba, kimse, belki bir yada iki kisi, beni anlamis olabilir mi?'
hayir.dayakligiz biz.kendimizi anlatmaya en buyuk engel biziz.ama fark etmez cunku biz olmasak da, zaten hic umut yoktu.
biliyoruz

The past is a grotesque animal

biraz kirilmis.
klavyede olumus sozler bunlar. sesli soylemiyorum. mavi bir durgunluktayim, turuncu bir telasin kokusunu aliyorum ve akil sagligimi koruyor olmami trafik lambasinin kirmizi isiginin yagmurlu yoldan yansidigi, yildizlarin evlerin damina inen karanlikta parladigi, sessiz ve bana ait bir bes dakikaya borcluyum. seni seviyorum guzel arkadasim ve tom waits'ide. kendimi bu kadar mavi hissettigimde -o kadar mavi ki, kareli gomlegim ve yagmurlu bu sonbahar aksaminda daha fazla blues olmam mumkun degil, kilometreler oteden elimi tuttugunu hissedebiliyorum. o kadar maviyim ki boguluyorum. ama birazdan, icimdeki kulleri, benzinle sulayacagim ve oyle bir ates yakacagim ki icimde, degisimin beni cagiran sarkisina oyle uzanacagim ki, bir kez daha kullerime kadar yanarim herhalde. dunyayi atese vermek icin kendimi bile yakabilirim, eger beni grilikten ve uniforma gibi uzerime giydigim caresizlikten uyandiracak olan oysa. dikbaslica kosacagim nefret ucurumuna ve sonunda kim bilir sevgi balonuna bile dusebilrim, ama ne olursa olsun, bir cukur dolusu öluyle yatmaktansa, atese vermeyi yeglerim kendimi tutkuyla. cok yuksege cikinca evet mutlaka dusersin ama bazen de ucarsin, biliyorsun. siki durun olmus ve curumusler hepinizi yakmaya geliyorum kilicimla, ve korkmuyorum hic kimseden kendi vicdanimdan korktugum kadar.

insani insan yapan ihtiyaclaridir. sevgi ihtiyactir, bunu iraf edicek kadar taniyorum kendimi ve sevgi deyince aslinda ne dedigimi bilmedigimi soyleyecek kadar. ne biliyorum ki ben sevgi hakkinda, ask hakkinda, bana soylenenlerden, sarkilardan, filmlerden, satilik reklamlardan baska. bildigim tek sey insani insan yapanin ihtiyacari odugu, ihtiyac duydugumuz kadar insaniz, sonsuz insan. sanatin gercek oldugunu biliyorum cunku ona ihtiyacim var, ve sozlere ve muzige ve insanlara.

merak ediyorum olume ihtyac var mi acaba?

yildizlara var mesela. sonbahar aksamlarina. sonsuz mavilige, okyanusa ve gece karanligina. cirkin binalarin pencerelerini orten pembe cicekli perdelere.

gulumsemelere ve sanirim hatalarada. pismanliklara, utanclara, ozurlere. uzatiyorum biliyorum. uzatmak da buyumek gibi guzeldir bazen.

pembe beyaz peceteler gibi.

degisim oyle ki bir cember ciziyormusum gibi hissediyorum yollarinda, bilinmemezligin icine itiliyorum arkamdan, karanlik ve yabanci bir arka sokakta olmanin tedirginligi, ancak alice'nin yasamis olabilecegi bir heyecan ve merakla kaynasiyor icimde ve gogusumden tasiyor, agzimdan ve gozlerimden akiyor disari. her adimda yeni bir ben doguyor, her adimda biraz daha öluyorum. degisimin butun acisi burdan geliyor, butun o uzuntu ve korku, ve butun o nese ve hafiflik. binlerce yansilamam duruyor gerimde. bir can caliyor yukarilarda, melekler dans ediyor

ancak degisim konustrabilir insani, ancak o sozler ekleyebilir suskun agizlara, ve ancak o uyandirabilir olmus ruhlari. degisim motivasyondur, tekerlektir, ileri atlamaktir dusme tehlikesine aldirmadan. ve degisim soluktur, hayati yasanabilir kilan alev. hosgeldin sevgilim ve hoscakal. yuregimdeki kucuk ejderha, hosgeldin! uyanin siz de uyanin, ve biraz gun isigi dinleyin, ay isigi ve karanlik. ve yalvarislardan, sozlerden, yalanlardan, seslerden, goruntulerden sikildikca dinle.

geri kalan herseyi muzik dolduruyor.

18 Ekim 2009 Pazar

gelecek hafta 5 TANE SINAVIM OLDUGUNU biliyor muydunuz? artik biliyorsunuz. laaaanet olsun.

4 Ekim 2009 Pazar

kese kagidi

pay attention, dont get crushed
between high heels and gray walls
my desire's blood red
unlike prisoners this building holds

sunshine washes my sleepless face
damn that shit i dont need, please
give me some stars and weed
and a gun i could kill me


seems too long to bear
my dust filled future
dont make a mistake
i am no prisoner to these walls
my blood is red and bright as it flows

2 Ekim 2009 Cuma

hm

kadinlar bir erkegin kalbini kirdiklarinda orospu, kotu ve vahsi olurlar, bir erkek onlarin kalbini kirdigindaysa zavalli

21 Eylül 2009 Pazartesi

human waste

human waste is all i see
it shines everywhere i look
make up and lipstic,
ever felt the real thing?
pretty clothes n happy faces
blood on your filthy laces
beautiful plastic, bright metallic
and it s all garbage, covered with sparkles
dont care about justice, junk made you brainless
no need to be brave, you have nothing to say
all quiet in loud lifes
a garbage full of empty eyes
all round me, human waste is all i see
i look into your eyes and there is nothing left
all you know is lies and god lost this bet
we all exist but you are not alive
why so serious, you got nothin to lose
dont try to stop me
human waste is all i see

12 Eylül 2009 Cumartesi

i find it hard to tell you, i find it hard to take

yazilarimin dusen kalitesi gittikce tiksindiriyor beni. Amerika'da anadilimden uzak bir yil gecirdigim bahanesine siginip, temize cikmaya calisiyorum. bu isler duzelmesse laptop u kirmam yakindir. sonra bir de olen yazma kabiliyetimle birlikte onun yasini tutmak zorunda kalirim




su anda bilumum arkadaslarim internet uzerinden duygu somurusu yapiyorum. Okul acilinca eski tayfamin hepsi birlikte olacaklar, bense ayri, bir kenarda bilmedigim tanimadigim bir sinifta, yalniz...nasil, iyi bir emrah imitasyonu yapiyorum degil mi? bence de. arkadaslarim yiyor u? pekala yalayip yutuyorlar, sikayetci degilim. okulun ilk gunu ilgi ihtimam istiyorum


su siralar okumam yazmam gerekek ama tik yok beyinde. butun yazi yatarak geciren tirtil gibiyim? yoksa karinca miydi? neyse.

bu arada adi-bende-kalsin -bir-kimse gittikce sinirlerimi daha cok bozuyor. neyse bakicaz artik.

birak olsun...jude sen beni guldureceksin degil mi?

dun yildizlara bakip, daha guzel bir gun, daha sansli bir gece dilemedim onlardan. yalvarmadim, sormadim, kimsenin hayatimi daha iyi yapmasini ummadim.

inanmadigin bir Tanridan yardim umabilir misin. inanmadigin insanlarin herseyi daha guzel yapacaklarina guvenebilir misin?

seni bilmem, ben yapamam, yapamiyorum. denemedim degil, inan ki denedim. bu kadar yalanci, iki yuzlu ve alcaltici gelmesine ragmen kulaga, denedim bunu.

beceremedim tabi. beceremem tabi. yalanci, pislik, korkak, sinsi...ne isim alirsam aliyim, gercek bir sey var ki, kendime yalan soylemem ben. kendime iki yuzlu olamam.

o yuzden inanmayinca inanmiyorum iste. hayatimi kurtarmak icin bile, bir gecelik olsun rahat uyuyabilmek icin bile, yarin daha guzel olucak, sana inaniyorum diyemiyorum. diyemem.

ama dun yildizlara dedim ki -hava yagmurluydu, birbirimizi goremeden konustuk ama olsun, dedim ki " kendime inaniyorum. yarini daha guzel bir gun yapacagim"

cevabi bulmamin bu kadar zaman aldigina inanamiyorum, belki de zekami fazla abarttim, daha once varmaliydim bu sonuca. umitsizligin bir tedavisi yok, mucizeler bile iyilestiremez onu ne de Breuer. Ama kendime inanabilirim, kendime guvenebilirim, kendime inanabilirim. umidim benim.

yine de yildizlara da dedigim gibi, hic bir yardimi geri cevirmem. hayat cok garip

10 Eylül 2009 Perşembe

eve atmak istedigim erkek muzik, opmek istedigim kiz muzik

of uzerinden 9 ay mi en gecmis su ayzdikalrima bakip, urkuyorum yemin ederim ne pis samimiyetsiz yazilar yazmisim. uzerime cok gelmiyim lan, kultur soku filan kolay degil bunlar. okumayin lan bunlari, noolur okumayin.

kafayi dikmek istiyorum arada. basim deli gibi agriyor, gunlerdir, hayir aylardir ilk kez sabah olmadan uyumak istiyorum, aslina bakacak olursan uykusuzluktan geberiyorum...yazar burda abartti, aslinda uykuya olan tatli bir acliktan ibaret hissettigi ama.olsun.

okul bu pazartesi aciliyor, bilmek istersin diye soyluyorum bu gun gunlerden persembe. hatta teknik olarak cuma. saat sabahin ikisi (ve ben uyumak istiyorum! tanim bu cok garip) ama okul aciliyor! heyya? orda kimse var mi? beni duyan birileri? okul ACILIYOR diyorum? okul bu pazartesi aciliyor. sabah alti aksam 5 mesaisine yeniden basliyorum...hersey cok garip...hissediyor.

okul hem arti hem de eksi yonleriyle icinden cikilmaz bir sey. kelimenin tam anlamiyla. lise okumaktan kurtulmanin bir yolu yok. ustelik su cumleyi kurdugum icin kendimi kotu hissetmeme yetecek kadar da iyi bir sans. yani sokaklarda da olabilirdim, veya daha kotu bir lisede. ama icimden aslinda merak ediyordum, gercekte fark eder miydi?

arti ve eksilere gelirsek. evde daha az vakit gecirmek hem arti hem eksi sayilir, onu notr yaziyorum. ailem beni ozleyecek ben onlari bu bir arti. yayarak gecirilecek bos zamanim azaiyor bu eksi. ders dinlemem gerekecek bu eksi. erken kalkmam gerekecek bu daha da eksi. sinavlar, okul uniformasi, ogretmenler ve yonetmelikler de eksi eksi ve eksiler.
ote yandan arti atarfinda neler var bakalim. arkadaslarimi pek sayamam, sonucta yeni bir sinifa basliyorum. ama yeni insanlarla tanisacagim, bu bir arti olabilir. hmmmm. evet. bu kadar. ve yemekler. Ted hakkinda pek cok sey soyleyebilirim ama kantinlerinin superligini sorgulayamam.

ic acici gozukuyor degil mi? fazla iyimser gorunmedigimi biliyorum, inanin bana bu duzetmeye calistigim seylerden biri, ama bir arkadasim kotumser bakmanin bir zarari olmadigini soylemisti. en azindan hayal kirikligi olmuyormus. belki de hakli.

sonuc olarak hayat boyle. basa cikacagim. yani hadi ama bu sadece okul, bunu basarabilirim.

bu gecelik burda birakmayi dusunuyorum. belki oturur biraz dragonlance okurum, tasslehofu cok ozledim. iyi geceler yedi cuceler, iyi geceler ve guzel dusler bana.

ateste yuruyecegiz

yapacak biseyi olmayan insan sacmalar hastaligina yakalandigimi bu blogu okuyarak anlayabilirsiniz. bu gun aslinda 14 haziran 2010 edit yapiorum ben su an.  vay, ali abi, naber abi?! madem gelecekten ayziyorum kendime bi sey soylemek istiyorum okan bey, ssst oyku, kiz uzulme lan bi kac aya eze diye bisi cikicak onu izlemeye baslican, annenle aran duzelicek bu vesileyle, ama azcik aklin olsa vaktiyle su inciden bi hesap alirdin, almican. neyse yea.


********

delirium as a state in which the patient appears out of touch with his surroundings and is spontaneously producing evidence of his confusion and disorientation by muttering, rambling, shouting, often offensively and continuously, with evidence of delusion and hallucination, and often with so much associated motor activity that physical exhaustion overcomes him.


neredeyse bir tur garip oyun.


*******

tasslehoff'u ozledim.

8 Eylül 2009 Salı

I was alone, falling free, trying my best not to forget

ne olursa olsun yasamak lazim. iste bu kadar cikiyor agzimdan, her seyin sonunda, edilen onca lafin, okunan onca seyin ardindan, o kadar cigliktan sonra baska bir sey kalmiyor geriye. yasamak lazim diyebiliyorum, bir sekilde hayatta kalmak ama adam gibi yasamak lazim. yasamayi becerebilecek miyim sorusu kayboluyor, beceriyorum'a donusuyor bir yerde. yada kendimi uyusturuyorum daha fazla sorgulamamak icin. kendimi sozlerle, arkadaslarla, ickiyle, internetle, oykulerle uyusturuyorum. yasamak icin hersey. Cunku olmek, sadece olmaz iste, sahneyi birakmak, meydani baskalarina birakmak icin erken henuz, hayaller cok, tutkular ac.

mide bulantisi yasamimin dogal bir yan etkisi artik, dusunmekten ve acliktan sikilinca calkalaniyorum, ogurup icimi bosaltmak istiyorum dunyaya.

bazen de kelimelerim bitiyor. hayalerim tukendikce, inancim oldukce yavas yavas, her gun biraz daha uzun kaldikca yatakta, kelimelerim de oluyor. solan arzularim mi yoksa ben miyim, yoksa ben arzularimdan mi ibaretim? zamanin kollarina istesem de ozgurce birakamiyorum kendimi, icimde kopan bir seyler var. huzursuzlugumu bogamiyorum genclik saatlerinde, aman kalsin.

yalniz bazen, yok bazen degil aslinda itraf ediyorum, ben
dusuyorum, biliyor musun? gittikce, her an dusuyorum, dusuyorum, hizla, yavasca, ara ara, ama dusuyorum. kopuyorum hayattan, insanlardan ve dunyadan kopuyorum, karanliga, catlaklara dusuyorum dunyanin icinden. ve elimi tutan yok diye uzuluyorum da. kendimi kandirmiyorum, beyaz atli prenslerin beni kurtarmasina izin verecek biri degilim ben. kendimi kurtaracak gucum yoksa zaten birak duseyim. ama ariyorum iste, guc alabilecegim seyler ariyorum, tutunabilecegim dallar, sabah yataktan bir dakika erken cikmak icin motivasyon, kalemi elime aldigimdan akicak sozcukleri ariyorum. arayan insan olmez, kendini oldurmez degil mi? degil mi? oyle olsa gerek.
bak iste, biraz da sana tutunuyorum. buraya, insanlara, aciklanamayacak bir sey bu yaptigim, kimse gorsun diye bile yazmiyorum artik. yazabilmek icin, var oldugum icin yaziyorum. yada yazdigim icin var mi oluyorum belki de..?