29 Aralık 2010 Çarşamba

27 Kasım 2010 Cumartesi

insan yalnizliga oyle bir alisiyor ki bazen kendini parcalara boluyor
kimseye tamamini soyleyemior

19 Kasım 2010 Cuma

yeni blogum varmis. ama iyi bir cocuk olabilirseniz gorebilirsiniz, yada bana sorabilirsiniz.

10 Ekim 2010 Pazar

just a question of love
come undone
the true story of my life in rouen
get real

you are not alone

you will get over it


movies



12 Eylül 2010 Pazar

my story about a girl

 ve bir yaz daha bitti bu gece.
bu yaz nasil gecti bilmiyorum. ay ne kadar hizli gecti aman tarzinda bilmemek degil bu ama, gercekten uzun yaz sabahlari ve kisa ogleden sonralarda, haftalar boyunca neler yaptigimi, kim oldugumu hatirlamiyorum. sanki hic yasamamisim gibi, uykudaymisim gibi gecti yaz.
ve buraya geldik. ve elimde olmadan da olsa, ufak bir mistizm ortusuyle tullendirdigim, morlu alacali daglara uzanan orman patikasinda bir  kirmizi pelerinli masal buldum kendimi. oyle bir yere vardim ki ne nasil geldigim aklimda nede zamani. ama onumde uzanan yollar var perilerin actigina emin oldugum, geceleri yildizlardan dusen tozlarla kaynayan bu ormana aidim . yuruyup koskoca bir mevsim asmisim buraya gelirken ulkeler yerine, ve bahar tasiyor bir yerlerden.
ciddi olmaya calisirken bile siir araya giriyor. ne kotu.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

olm "duygularimi ve gozlemlerimi" yazmiyim da ne yazarsam yaziyim suraya.
duygu ve gozlem insani olursam vurun la beni.

cnbc spartacusu veriyomus lan
hayatta annemden otesi yok harbiden

kiz ve yazar

biz konusup yazarken birileri oluyor ya
iste ben de buna bitiyorum.

ee hayatimizda bizi baglayan ne var. melankolik psikopatlar bizi.
bazilari yasarken bize konusmak dusuyor. ufak fareler olduk. insanlari sevmiyoruz madem hem.
cok yurege yakin seyler berbat seyler hayatta olmamasi gereken seyler kitap muzik ve siir. baska da bir bok bilmiyoruz. bilmedigimizden mi dersin. o yuzden mi oluyoruz.
hani yasardi ulan insan.
nerdesin lan. gel de yasayalim. gel de kiralim.
gel gidelim buralardan. koklerimiz de kesilmis hem, kanlarimiz bitmeden ucup gidelim.

meeh

burda bir yazi vardi. onu sildim, hic biriniz gorun istemedim cunku. kimse okumasa da istemedim onlari soylemis olmayi. yavas yavas bu benim bu ben degilim diyebilecegim bir nokaya evrimlesiyorum, yazilarimda da bulmak istiyorum onu. aklimdan gecen her kelimeyi yazmaktansa
bir seyler bilmek istiyorum artik yazmak hakkinda. ama hic ama hic bilmiyorum.

BAGIRDIM CAGIRDIM BUGUN. ama icimden. disimdan soyle bi kasimi kaldirip pardon? dedim.
ICERI GEC diye bagirdi sanirim onceki hayatinda bir gardiyan
arkami donup disari ciktim. arkami donup disari cikmak ne guzel bir sey, hayatim boyunca arkami donup uzaklasmak istiyorum boyle insanlardan.

meeeh.

i never turned tricks, am i missin anything

terle karisik kot kokusu kadar normal ve tek duze olmasini istiyorum hayatin. ne istedigimden bahsetmekten baska ne yapabiliyorum. retorik sorular soran insanlara da uyuz olurum. bir de edebiyati buyuleyici bulanlardan, ah ne kadar derinlikli ve ne kafiyeler ve bahsetmisken biraz anthrax alip olmelisiniz. 4 yil edebiyat okumus kimseye asla guvenemem.
anneeem annem. hayatin cok matah olmadigi her kosulda belli. insanlar hakli be, sanki yeni bir sey bulacakmissin bir farkin olacakmis gibi ariyorsun hayati. halbuki senin bir anne var, hayatta daha ileriye bakabilir misin ona bakip. onun hayatina yollarina bakman da mi anlatmiyor sana hayati.
asik oldugumu dusundugum bir cocuk vardi, hala var olmaya devam ediyor ama benim dunyamdan uzaklarda. benim icin yok gibi. kendinden olabildigine uzak karakterler yarattigini soylemisti bir oyunda, ne kadar hakli. ne kadar uzak olsam o kadar guzel kendimden, o kadar dolu. o kadar maskeli o kadar dogru. wilde be sen de ne adammissin. pipolu sabahlikli gozuklu sair elemanlar. yatan kalkan konusan gulen bir adam, bir adam ki siir yazan.
sair de hic olamayacagim bir seymis gibi geliyor. istememekten degil de muzik gibi , baska bir dilden olduguna suphelenedigim seylerden. belki de sair olmaliyim tam bu yuzden, sair bir karakterim varmis gibi. o kadar sair ki yere tukuren geceleri guvercinlerin arasinda eve donen kisirisik yuzlu insanlarin onunde.
seyler parlak degil, seyler parlak olmayacak.
dusunememk ne guzel, ne korkunc ne aptalca ne rahat ne bos. dusunmuyorum o kadaaar oldu ki. hayal kuruyorum. bitti snaki sinirlar, asilcaklar asildi, ve oldum. ben bir charlie brown.
yazarken va yasarken unuttugum bir sey var. beklememek. beklemedim. hayatimin degisecegi gunu beklemedim. ama beklemeden yapmadim. ne biliyim birakti gecsin. yasam bir hastalikmis gibi izinverdim gecsin gitsin.
yasamak bir hastalik mi


insan basina gelebilecek en kotusunu hayal eder ya hayal kurmus olmak icin. olmeyi dusleyip ardindan cenazesini hayal etmek gibi. kendime bi tokat patlatsam her kotu umudumda.
hayatin sillesini.
aman be

4 Ağustos 2010 Çarşamba

31 Temmuz 2010 Cumartesi

he is not gone inside me

calvin ile hobbes demisken...biliyorum, takinti oldu, yaparim dogaldir. ama daha once hic olumle ilgili bu kadar dogru bir sey duymadim ne yapalim









"i am crying because out there he is gone but he is not gone inside me!"

what a stupid world, truly

"You've taught me nothing except how to cynically manipulate the system."

calvin ile hobbes'un buyuyunce Jack ve hayali dostu Tyler oldugunu biliyor muy-ooeeeh.

http://metaphilm.com/philm.php?id=29_0_2_0

boyle de bir sey varmis calvin & hobbes ile ilgili. jack ile tyler olmuslar buyuyunce. Acikcasi Calvin Jack'e donustuyse geri kalanlarimiz boku yemisiz diye dusunuyorum. Amma velakin benim icin calvin ve hobbes hep soyle kalacaklar



sey, belki birazcik da boyle

oeeh bilgisayarin icine boogeyman kacti

cd-rom'a takilan cd neden gorunmez. bilgisayar sen ne yaptin. bir format lazim. dammit.

İnsanlar bu Dünya için kast edilmiş olamazlar

bu gun hayatımda ilk kez bır kadın olarak doğduğum için kendimi şansa batirilip cikarilmis hissettim. Kadın olmayı sevmediğimden değil, aksine sorsanız bir kadın olmayı erkek olmaya tercih edeceğimi söylerdim, her iki cinsiyetın de yaşadığımız toplumların kurallarınca belirlenmiş bazı avantajları ve dezavantajları olduğundan birinden birini diğerine tercih etmeyecek olsam da, bu gün hayatımda ilk kez bu çağda bu coğrafyada bir erkek olmadığım için beni dünyaya getiren şeylere şükran duydum.

17 yaşındayım ben. Önümde dönen çarklar var, durmayan çarklar, rengarenk bir o kadar da mide bulandırıcı olduklarına emin olduğum fuarlar var. Herkesi bağlayan ipler beni de bağlıyor, her kadının ve erkeğın boynuna dolanan emirler ve düzen benim de parçası olduğum gerçeklik. Buna rağmen bu gün, 20 yaşımı doldurduğumda birilerinin çıkarları için, birilerinin savaşları için elime silah almak zorunda olmadığım için kendimi şanslı hissediyorum. 20 yaşımı doldurduğumda benden davaları uğruna kan dökmemi istemeyecekleri, silah tutmayı reddettiğim için  hapse atmayacakları, kendim kadar çaresiz insanları öldürüp yıllardır süregelen bir savaşı devam ettirerek ekmeklerine yağ sürmediğimde beni vatan haini ilan etmeleri için bir fırsatları olmadığını düşündüğümde, gerçekten de bir kız doğduğum için bencilce seviniyorum. Kim hayatının iki yılını onu bırak iki ayını inanmadığı şeyler için riske etmek ister? Ben istemem.
Beni yanlış anlamayın, şiddet, direnişçi şiddet, insan hayatını, özgürlüğünü ve onurunu kurtarmak için gösterilen şiddeti  -anlayamasam da (şiddeti anlayabilir misiniz, bence sadece uygulayabilirsiniz) - destekleyebilirim. Kölelikten kurtulmak için kan dökmüş insanların, tarih boyunca birilerinin maşalarının ucunda ezilenlerin kendilerine uygulanan şiddete daha büyük bir şiddetle cevap vermelerinin mantığını anlayabilirim.
Bu demek değil ki her iki taraftan da masumlar ölürken, insanlar yıllardır kırılırken, üzerinde yürüdüğümüz topraklar kanla yıkanmışken yerimde oturup birinin bana silahları vermesini ve onlar büyük oyunlarını planlarken sıramı ölmek ve öldürmekle geçirmeyi bekleyeceğim. Beklemezdim herhalde, belki kaçardım, belki hapse atılırdım belki başka bir şey.
köleleştirildik. Ekonomik olarak, siyasal olarak, toplumların içinde kısılı kalarak toplumlarca toplumlar olarak köleleştirildik. Gücü kaybettik, teslim ettik, yatak odalarımızın mahremiyetine kadar her şeyi otoritenin, otoriteden sonrada rahat yaşam vaatlerinin, normların, doğrucu reklamcıların ellerine bıraktık, tembelleştik.
Bu gün Nefes'i izledim ben, bu yazıyı o yüzden yazıyorum. Ön yargılıydım bu filme, izleyen, beğenen, alkışlayıp Türkiyenin gerçeği bu diyen  insanlar yüzünden. Utandırdı beni. Ablamın dediği gibi belki de daha anti militarist bir film olamazdı.
Göz ucuyla takip ettiğim sahnelerden birinde ablama "ben küçükken biz burda oturuyorken insanların bir yerlerde ölüyor olmasını çok garip karşılardım." dedim. "Daha doğrusu insanlar ölürken bizim burada oturuyor olmamızı garip karşılardım." şimdi büyüdüm, dünyanın tahminlerimin çok ötesinde garip bir yer olduğunu yavaş yavaş, görüntü görüntü, ateş ateş anladım.

Hayatım boyunca Ankara'da yaşadım, doğuya ayak bile basmadım. Şiddetin tarihini öğrenmek, kurbanlarını tanımak için artık gitmeye gerek kaldığından değil, ben 21. yüzyılın mesafeyi yoka indirgeyen tanrılarını kullanan bir çocuk olarak büyüdüm. Sadece bir yıl, 15 yaşındayken bir yıllığına Amerikaya gittim, insanların evlerinde kalıp, okullarına devam ettim. 16. yaşımı orda doldurdum, 17'yi yarılamadan geri geldim. Orada hiçde sır olmayan bir sır öğrendim benim genç ve küçük kafama dank eden, Amerıka'da 9/11'den bu yana terör olayı olmadığını duyduğumda ne kadar şaşırdım tarih dersinde. Donukça 25 yıldır devam eden bu savaşı anlattığımda, arkadaşlarımın yüzünde kendi korkmuş şaşkınlığımı gördüğümde şiddeti ne kadar doğal bulduğumu düşündüm onlara göre. Bu bariz bilgi parçasının beni nasıl sarstığını, çünkü öyle değil de ne, doğuda insanlar ölüyor, öğretilmiş ve kabullenilmiş bir gerçek.  Kabullenmişlikten tiksindim.

Hayat ve dünya onunla ilgili ne düşündüğümüzü umursamıyor, en karanlık düşüncelere kapılıp üzülmenin faydası olmadığı gibi, işaret edilen bütün kapıların da atın önündeki havuç misali umutlar olduğunu biliyorum. İkisinin ortasında bir yerlerde var olmak gerek diye düşünüyorum, ortalarını yada kenarlarını göremesem de.
17 yaşındayım ben, söyleyebileceğim ve yapabileceğim şeylerin ailem hariç -belki onlar bile değil- kimse tarafından ciddiye alınmayacağını, bir değişiklik yapmayacağını biliyorum. Şimdi çırılçıplak soyunup, bahçe masasına çıkıp sokağa avaz avaz savaşa hayır diye bağırsam, belki 15 dakikalık vaad edilmiş ünü yakalayacak kadar bile dikkat çekmeyebilirim. Yada belki tam da o kadar.
Güçsüzüm, silahsızım, bana sadece kelimelerim bırakılmış. Yine de şanslıyım kelimeleri ellerinden alınanlardan da olabilirdim, dili yasaklananlardan. Güçsüzüm, mücadele için tek yapabileceğim konuşmak ve yazmak. Dili küçümseme dediğinizi duyar gibiyim, kalem kılıçtan keskindir, pes etme dediğinizi. Doğru, kılıçtan da tüfekten de nükleer bombalardan da güçlüdür belki kalem ama televizyondan, medyadan da güçlü mü kalem? Karşısında duramayacağımız silahlarla vurulmaya başlamadık mı, biz kalemlerimizi kullanırken öldürülmedi mi birilerinin hisleri televizyonlarda izlerken savaşları?
Güçsüzüm, sen de güçsüzsün, o da güçsüz. Durmak isteyip de duramıyorsak, hayır diyemiyorsak, evetlerimiz elimizden alınmışsa, hepimiz gücü teslim etmişidir demek değil mi bu.
Ben gücü geri istiyorum.
Ben güçsüzüm, daha en temeldeyim, sözlerim de boş, iplerim de yok, hayallerimce oynatılıyorum. Biliyorum kı yanımdakınden farkım yok kölelikte.
Ama bir yandan da, bir yandan da ben güçlüyüm demekten alamıyorum kendimi. benden alamadığınız bir şeyler var, ben güçlüyüm demekten. Belki zeka, özgüven, bol miktarda şans bana bunu söyleten
 belki başka bir şey.

ama söylediklerimi kimse duymasa da sessiz kalmayı reddediyorum. Hayır diyorum. HAYIR. otoritenize, yasaklarınıza, kurallarınıza, savaşlarınıza HAYIR.

17 yaşında bir insanım, ölüme herkes kadar, bir kurşun yarası uzaktayım, hayatım herkesinki kadar - bir ömür. Hayat bundan fazla olmalı, hayat bundan başka olmalı diyorum. İnsanlar bu dünya için kast edilmiş olamazlar.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

hayatimda kendimi neredeyse hic bir sey icin disipline etmedim. hatta sebebini hatirlayamadigim bir bicimde, her turlu cazibeye yenik dusecegime vedogam geregi  disiplinli olmayacagima da karar verdim. sanirim bu kararlar ben "hayatta hicbir seyi ciddiye almiyorum" anlarindan birini yasarken verildi. halbuki, sozunu etmeyecegim nedenlerden dolayi, dun gece ve bu gun daha once denemeye tenezzul dahi etmeyecegim bir self-control gosterdim, ve her turlu abur cuburdan, yemeten ve ekmekten uzak durdum. bir bucuk gundur elma yiyip su icmek disinda besin alimi yapmadim. kutusundan cikardigim stick cikolatayi acmadan cekmeceme koydum, annemin aldigi kaymakli ekmek kadayifini koklamakla yetindim. Ne yazik ki bir bucuk gundur cesitli yemeklerin hayallerince tacize ugruyorum, agzim sulaniyor, uzuluyorum. Bu da sunu anlamama vesile oldu ki, ben yemek yemeyi cok ama delicesine cok seviyorum.

neyse efendim uzun lafin kisasi, iki gun daha elma ve suya talibim. bu yuzden de bu aptal kur biter bitmez yiyeceklerimi aklima geldikce  asagiya not aliyorum

bittiniz oglum siz, yedim sizi ROOOAAARGH

KFC usulu kizarmis tavuk parcaciklari, kfc ekmegi
soslu sogansiz aspava durum
ekmek kadayifi
zeynelde sehriye corbasi
krep
taze fasulye (annem yapti bohuhuh)



ROOOARRRGH devami yarinin acliklarina

20 Temmuz 2010 Salı

beni aglayarak aradiginda kendimi iki yil geride bilgisayar karsisinda zirlarken buldum. ve birilerinin bana coktan bildigim seyleri soyleyerek beni sakinlestirdigini hatirladim.
anlik bir seydi bu, telefonu elime aldigimda ne soylemem gerektigini bilmeme yetecek kadar acik ve net.
ona yalniz olabilecegini soyledim, yalniz ayakta durabilecegini ve bir suru klise sey daha. insanlarin duymaya ihtiyaci olan guc verici seyler. insanlarin duymak istedikleri pembe yalanlar degil, ihtiyac duyduklari gercekler kadar klise seyler.
agladi, ezildim. Ben onun yerinde olsam arayip aglar miydim yalnizligimi yenmek icin, inanir miydim insanlarin bana iyi gelebilecegine, paylasir miydim acimi bilmiyorum. bir zamanlar evet, simdi bilmiyorum. onemli de degil.

yeni sorulara ihtiyacim var kendim ve hayatla ilgili, cok fazla cevaba sahip biri sessiz ve bos cunku, konusacak anlatacak merak edecek seyler olmayinca bahcenin disinda, insan olu cunku.
belki de sorun budur. belki de yok olmanin anahtari tamamina ermeyecek bir huzurun icinde sessizlige kisili kalmak, sozler olmadan, sorular olmadan. soru yoksa hikayede olmaz cunku, oyku olmaz.

oyku yok u ortada bir?
sorularimi istiyorum bulutlardan, yildizlardan, boceklerden ve insanlardan
bana atesi vermelerini istiyorum
sorular yoksa oyku olmaz.

9 Temmuz 2010 Cuma

ve karsisina hayat cikti

yillar once bir formul bulmustum, butun safligimla, gunesin altinda yuruyebilecegime inanmistim butun problemlerimin cozumu olarak.

butun mutluluk ve huzur ve her sey gittiginde, sen de terk edebileceksin istersen.
ozgurlugun gunesin altinda yuruyebilmek olacak. tercih hakkin bu.

saf ama guzel bir cozumdu bu. Amerikanvari, filmlere yakisir, uzucu bir dusunce.


uzuluyorum, hem de cok. ama bir yandan da yarin olacak ve gun dogacak. canavarlar cikmazsa bu gece yatagimin altindan ve gunes kiyameti dogurmazsa yarin sabah, yine bir gun gecirecegim gok yuzunun altinda. yeni bir ben doguracak gunes yeni bir gunle.
huzun ve uzgunluk midemde bir histen ibaret, yeteri kadar aglayamadiginiz da olusan cinsten. aglamak hem yeter hem yetmez cunku, mahremiyet ister. halbuki insan bir tek zihninde mahrem.

hayatta kucuk noktaciklar olmak gorevimiz. kesen ve cizen diger noktalarla. ama sadece noktalar. o kadarcik, mikroskobik ruhlarimizla. eger bir yaratan varsa ve eger biraz anliyorsa bunu, ona tesekkur borcluyum bu kadar kucuk ve onemsiz yarattigi icin ruhumu, yidizarinkine kiyasla.
korkumu kendim uretiyorsam, nesemi de kendim uretiyorum. ve simdi neden deli denildigini anliyorum korkusuz insanlara. nedensiz yere cesur olmak, neden varken uzulmemek, nedenleri hic takmamak ancak delilerin isidir.
benim muzigim var, hayatim var, gun isigim var, kendim varim
ve yarin bu gok yuzunun altinda, koca evrende ufak bir nokta olarak, her seyi birakarak yuruyebilirim.
ve bir kez daha kendi kendiminim.


Holden'in tavsiyesini keske tutsaymisim.
Insanlara asla hicbir sey anlatmayin

5 Temmuz 2010 Pazartesi

bir oykum var

gercek bir artist sanatina kendisinden hic bir sey katmaz. 

http://somewherebetweendreamsandsleep.blogspot.com/

fena olmadi sanki. kendi oykum diye demiyorum.

25 Haziran 2010 Cuma

You leave tonight or live and die this way

su bookmarks varya. orda yigitcan'in blogu var. benim ki yok, benimkine yigitcaninkinden linke tiklayip giriyorum. boylece arada bir bakmis oluyorum. Yorum yapamiyorum mesela, yorum yapmak zor bir olay, ne desem ne demesem bilemiyorum, ama hep guzel seyler dusunuyorum. valla. ozellikle yanlis oykuler cok guzeldi. hatta sanirim en begendigim de uctu. en guzel yazdigini dusundugum de dort. bes'i okuyamadim. kan ve et beni kacirtiyor. 6'da sessiz bir gerceklik vardi. 7.si gercek bir otobiyografiye benziyordu, yazilmamis, anlatilmamis, yasanmis bir oyku gibiydi. butun ovguleri hak eden seyler vardi hepsinde. Yigitcan'in anlatilmamasi gereken oykuleri yazisini o kadar seviyorum ki, bir gun hepsini izlemek istiyorum. Yigitcan yonetmen olsa bir gun.. neyse.

Ne zaman olsa kendimden utanarak da olsa, ki aslinda tamamen kast ettigmi dusundugum seylerden utanmam biraz aptalca- kusarcasina bir yokluktan bahsetsem, yigitcan aklima geliyor. iki insan sadece yok olmak uzerinden baglanabilir mi diye dusunuyorum.

nadiren, bazen, yasamaya karar verdigim, yasamayi hatirladigim anlarda, aykalarimin, parmak uclarimin altinda
yokluk duruyor.


bir sekilde 'dusunuyorum, oyleyse varim'
anini her yasadigimda
baktigim her yerde,
bastigim her yerde
yokluktan yapilmis,
bosluktan yapilmis,
anlamsizliktan yapilmis sinirlar buluyorum.

Gozlerimi her kapadigimda beyin kivrimciklarindaki guzelligi dusluyorum yazanlarin, konusmalarindaki virgullerden sonra gelen o boslugun estetigi, o bastan cikarici ic seslerini .

19 Haziran 2010 Cumartesi

klavyeyle bakisiyoruz. dogru bir tutum icinde olmak adina iletisimden feda ediyorum. kendimce dogru olmak adina yazilardan feda ediyorum. incelikten feda ediyorum. ozveriden de feda ediyorum. halbuki bir sanatci guzel seyler yaratir ve icine kendinden hic bir sey katmaz. tamamen ben'den olusan katiksiz seyler yaratmaya calismak cirkinlik yaratmaktan baska bir seye yaramadi. artik bunun gibi kriptik paragraflarin sonuna geldim.

artik guzel seyler yaratmaya karar verdim

17 Haziran 2010 Perşembe

insanlar ne guzel seyler yaziyorlar ne guzel konusuyorlar, soyleyecek ne guzel seyleri var.  bu estetigin icine buyumeme ragmen, sasirtiyor bu beni. guzelligin adeta kendini yok eden bir sey olmasini, parcalayip yazilari kelime kelime yipratmasini bekliyorum ben. guzelligin sonsuza dek surmemesini. ama suruyor. guzel kelimelerle guzel seyler anlatiyor insanlar. etkileniyorum.

guzellik dogal gozuksede bilincli bir cabanin urunudur. bu bilincli cabadan mumkun oldugunca uzak durmaya calisiyorum. Gurur bir gunahtir, guzel olmak icin caba gostermekse gurursuz bir davranis. bir yenilgi. ikileme bak.
cirkinler icinde yasayan bir insan cirkinligi gururla kabul eder mi? gurur mudur onu  pisligin ortasinda alikoyan, aptallik mi?

yoksa guzel olmayan gurur zaten gurur degil midir?

i got a life to lead

pismanliklarimi bile isgal etmeyi basariyor Amerika. beni rahat birak artik amerika, birak gideyim, duslerim de gitsin, sozlerim de, oykulerim de senden uzaklassin artik. o kadar uzagim ki, bi okyanustan fazlasi var aramizda, bir insan denizi, tonlarca dil var, renk var, sessizlik var, sinirlar, oluler var, susturulmuslar ve lincciler var, kalp kirikliklari var, korkular var. o kadar uzagiz ki. birak beni, gideyim. Izin ver gitmene izin vereyim.

I'm gonna see some folks who have already been let down.
I'm so tired of America

if you are blue and you dont know where to why dont you go where fashion sits

yazmak kelimesinin sevmek anlamina gelmesine bayiliyorum, tapiyorum, gerisinde dil evrimi mi artik ne varsa, onunde egiliyorum.

isimler ilginc seyler. benim adim oyku. ADIM OYKU BENIM ve ben oykulerden yapildim. Yildizlarin nasil marsmellodan ve sekerlemeden yapildigini biliyorsaniz cocuklar icin, ayin da peynirden, inanmakta zorlanmamalisiniz, her bir santimetre karem oykulerle oruldu benim, atomlarima mikroskobik harflerle basilmis oykuler var iskeletimde.
Babamin adi Mevlutmus. Olulerin arkasindan okunan bir duaymis ismi, benim icin kendisi hep bir olu oldu, ismini duyageldigim.
Annemin adi Asiye, ASI'den geliyormus. Aysu koymaya niyetlenmisler olmamis, iyi de olmus. Mehtapardan cok daha guzel annem ama guzellik degil onun hamurunda yatan aslinda, vahsi, guclu, tanidigim en cesur kadin.
Ezgi nasil bir ad benim muzikle fazlaca ilgilenmeyen ablam icin bimiyorum, yalniz belki su olabilir ki, o cok guzel. Binlerce Ezgiden daha guzel.
isimler garip seyler ve zaman zaman merak etmiyor degilim...

15 Haziran 2010 Salı

woohoo

2008 haziranin uzerinden iki yil gecmis. 365 kere iki. 700 den fazla gun. bissuru saat. icimden bi kac milyona kadar hic uyumadan saysam mesela hayatim boyle gecmis olurdu.

iki yil gecmis. iki yil yasanmis gibi degil, hatiralari biri bir ignenin icine koyup beynime enjekte etmis, bu sabah  uyaninca yerlestirmis gibi. her an her an geri donup devam edebilirmisim gibi, o kadar net hatirliyorum anlari, kadar yakin ki. bittiklerine inanmiyorum. hayata da inanmiyorum. dunyaya da inanmiyorum zaten. her sey kocman bir truman show. ispatlayamazsin.

hatalarimdan pisman olmayacagimi dusunuyorum, cunku cok pismanligim olsa da o kadar da uzgun hissetmiyorum bu konuda, demek ki ileride hata yaptigimda yasa devam ediyor, e o zaan rahat olmakta hakliyim. bence. bu gelecekte uzulmeyecegim anlamina gelmiyor. simdiden endiselenmek manasiz anlamina geliyor.
sizce de oyle degil mi

insanlarin katman katman olduklarini- bir sekilde dusunuyorum. ama o sekilde degil. mesela bi katmanda -diyeim ki ustlerde bi yerde- dinledigi muzigi umursuyoruz karsimizdakinin, bi sonrakinde hic onemli degil, inanclarini onemsiyoruz, bi sonrakinde farkindaligini. bunlarin yeri degisebilir tabi. yani siyasetten dine her konuda anlasip sonra estetik zevkleri uymadi diye birbirinden hoslanmayan insanlar (sanirim) olabilir. zaten maymunlar ve shakespeare varken daha fazla konusmasam iyi olur. sonucta insanlar sogana benzerler.


yaz geldi. bi yil daha bitirmeyi basardim. eksik ve fazlalarla bittim. biraktiklarim, kopardiklarim ve fark etmediklerim oldu. aslinda dusununce, hic bir seyin olusunu hic bir zaman fark etmedim. bakalim ne olmusuz. zaman en iyi aynadir gibi bi atasozu yoksa artik olmali. anonim diyebilirsiniz soyleyenine de.

ben galiba buyuyunce super olucam lan, en birinci filan olucam. yalniz en birinci diyince, denklemdeki sabit hep asosyal kalicak, belirteyim. heycan yapmayin. prenses bianca falan olmas benden. optm kib bay.

puttin on the ritz

 aziz nesin hakliy- saka lan saka. benim blogum da bir kiz blogu..arada boyle girisler yapmak benim de hakkim.

insanin evinde huzursuz olmasi cok kotu bir sey. baska bir yerde huzursuz olmak yine bir derece, iyi lan nasilsa evime donucem, bir iki gun katlanirim diyebiliyorsunuz ama evde gerginik cekilmiyor. zaten ne demis annelerimiz evim evim guzel evim. annem ne zaman eve gelse soyler, ben de soyluyorum. evimi seviyorum, gerilim hatti evden gecince odami seviyorum, en kotusu bahcemi seviyorum. neyse yani, ev ahalisiyle huzuru saglamak onemli. ben bu gercegin yillardir farkinda oldugum icin mesela 6 yasindayken bile haftasonu sabahin 8nde televizyonun sesini kisip cizgi film izlerdim. emrdivenlerden sabah sabah parmak uclarinda inip ciktim tahtalar gucurdayark annemi uyandirmasin diye. eken uyanan ebeveyn beladir.  bunu bilir bunu soylerim.

10 Haziran 2010 Perşembe

hikaye 1

kendini sifirladi.

merhaba aramiza hos geldin. gulumseyen ve gulumsemeyen suratlara bakti. dogal sarisin, yapma kizil, ince vucutlara, kalin ama bronz bacaklara bakti. ve hic bir seyin degismedigi hissine kapildi.
merhaba, dedi. kimim ben
al bir yudum su. suyu icti.
sen bizden birisin, ailen burda ve senin icin endiselendiler, ama artik hersey yolunda. hic bir sey hatirlamiyor musun?
hayir
hicbir sey degismemisti. yalan soyluyordu, hic bir sey hatirlamiyordu ama kim oldugunu bildigi hissiyle doluydu ici. her seyi unutmussa bile insanlara laf anlatamayacagini hatiriyordu, aciklamadi.

boylesi daha iyi dedi kadin, beyaz disli adam, tututu diyen sisman kahin. hepsi birdi. boylesi belki de daha iyi. iste yeni hayatin.
iste yeni hayatim diye dusundu. pekale ailem nerde.
iceri bir grup yabanci girdi.

bir tanem dedi kadin, yavrum dedi sarisin, evladim. etrafini cevirdiler. elini tuttu biri, her sey daha guzel olacak, yepyeni bir hayata baslayacaksin, dediler. Tamam, dedi. devam ettiler neseyle karisik bir gerilim vardi havada, bambaska olacak hersey, safliklarina gulumsedi.
peki.
her sey rutine dondu. kalkip giyiniyordu, kitaplarina goz atiyordu, eline almadi hic. baska bir hayata aittiler, dokunmadi. beraber kahvalti ettiler her gun. yuruyuse cikti. misafirlerle konustu, akrabalar ve komsularla, ondan bahseden, ona cocuklugunu anlatan, onemsiz viziltilari dinledi. bazilari yeterince ilgincti, cogu anlamsiz fakat islevsel. zamani doldurma islevleri vardi.

arkadaslarini gormedi. gorduyse de baksilarina garip bir uzuntu, utanc vardi hep. bir yabancinin dostlariydi onlar, konustuklari dil baskaydi.

otobuse bindi, bir is buldu, denizi gordu. sigara icmiyordu, cakmakla doluydu oysa masasinin cekmeceleri. okumadigi siirleri cope atti odasindan toplayip. kendi cdlerindense radyoyu dinledi.

yasam devam etti, o da pesine takildi. guldu, konustu, dinledi.
sonra bir gun onu gordu.
hersey degisti. onu gordu. o kadar etkilendi ki, sanki taniyordu onu, ama tanismamislardi. oyle dedi kiz. hatirlamadigi bir hayatta bile tanismamisti onunla. kiz konustu konustu konustu. duymadigi kelimelerden yeni bir dil ordu gozleri onunde, bir resim cizdi havada, guldu, ofkesi  cizirdadi. isimler soyledi, bildigi ama hatirlamadigi. anlamaya basladi. anlamaya basladikca korktu. geri donmek istemiyordu o. sifirdi, yeniden baslamisti, bu kiz tanidik yerlere suruyordu onu, itiyordu onu, istemedigi sinirlara tanidikliga yolluyordu. sustu.

gitti. kacti
sigaraya basladi, elleri titredi ilk kez. kulaginda sarkialr yandi. ilk kez oldugundan baska renklerle gordu dunyayi bir kere daha, gri gordu, mavi gordu yesil gordu. kacamak bakislar atti onunden gectiginde kitapliginin, istemeye istemeye sarkilar caldi cd calarinda.tanimadi bilmedi, rahatladi. demek ki sifirlamisti cidden. farkliydi.
ama kizi unutmadi.
baska kizlar oldu. baska insanlar. guldu, oynadi, izledi, kizdi.
kizi unutmadi.
ve bir aksam tekerlek yeni bir baslangic ufleyince icine, gidip onu aradi sokaklarda. sakiyan gecelerde onu bekledi, kokusunu takip etti karanlik sehirde. kizi aradi, aradi, aradi.
ve ararken sifirdan bin oldu.
buldu.
kim oldugunu yenidne biliyordu. yine ariyordu. aramakti o.
ust gecide tirmanmadi. caddeye yurudu. arabalarin arasina yurudu. yurudu. kizi gordu, araba farlarinca kor edilmeden hemen once.

sonra uyandi. yeniden sifirlanmisti.

coming back to me

adini bilmedigim bir duygu var. hem gulumsetiyor hem gozlerimi dolduruyor ama kelimenin en az klise anlaminda  soyluyorum bunu, keske daha guzel soyleyebilsem. okudukca, icimde bir seyler, tozdan sehirler parca parca kiriliyorlar karlarin altinda, sogumuyorum aksine issizlasiyorum.  uzakta hissediyorum kendimi.

uzaktayim ben.
yabancilar arasinda, baska dili konusan ,baska dilde konusan insanlar arasinda ne kolay yabancilik. ve ayni kayanaktan geldigim insanlarin hayallerini solumamak ne kadar yalniz bir yabancilik. o kadar uzagim ki.

o kadar iste.

30 Mayıs 2010 Pazar

this soundspretty BDSM - minus sex -again

And every true Christian pronounces this phrase, "Jesus our Lord," with the emphasis of unreservedness. We desire that Christ Jesus should be our Lord in everything, and Lord over every part of our being. Each one of us has said to him, "My Lord, do just what thou wilt with me. If I can the better glorify thee by patient endurance or by active service, only give me the needful grace, and I will not fail to own thee as my Lord." Have you not, beloved, given up to the Lord Jesus everything that you have! Have you not felt that you love him better than husband, or wife, or child! Do you not feel that your spirit, soul, and body, all belong to him, and that you desire to consecrate to him all your goods, all your hours, and all your powers? Are you keeping back from him any of your substance; do you reckon that aught that you have is your own
religions are like BDSM minus sex. That sucks -and not in a good way too.

6 Mayıs 2010 Perşembe

genet

Ben Genet'e asik oldum. hem de oyle asik oldum ki attila ilhan'dan daha cok, ejderhalardan daha tutkulu, butun romanlardan daha uzaktan sevdim. En az ama en iyi genet'yi anladim, sinirlara onunla gidip geldim. Beni bir garip cicek kokulu ruzgara bindirip copluklerde ve lagimlarda gezdirirken asik etti kendine, umutsuzca ve pismnalikla oyle garip bir duygu yaratti ki icimde, onun butun sevdiklerini kutsallastirip, butun korkakliklarini icsellestidim. Jean genetyi oylesine sevdim ki, ben bu olabilirdim sozleri bogazimdan gecmiyor ama bir turlu kopamiyorum da, sanki o butun limanlarda ve arka sokaklarda butun o sefaletin icinde yaptigi peygamberlikle ben burda ne kadar yalnizsam o kadar yalniz, o da farkinda, o kadar arayissiz kurtulusu icin, dunyada umut arasam sadece genet yeterdi bana. Oyle asigim ki ona, beni yok ettigi icin, kirdigi icin, kendimi sever gibi seviyorum onu. ben de oynattigi butun o duygulari ve arzulari ve korkuyu, o incelikle manipule ettigi gerginligi sarmaladiginda, bir ensturumana donusuyorum. , huzursuzluk, erotizm ve ic gudu, olum. hepsini tuyler urperten bir sekilde ama o kadar uzaktan , baska baska duzlemlerden anlatmis ki, bir turlu yaklasmiyorum, nerdeyse fransa kadar uzak her sey. yine de hissedebiliyorum

pia

ben de piami bekliyorum

halbuki pia olmakti en dogali
merak ediyorum acaba ben de pia miyim
sevecen eller uzatiyor muyum kimseye
ve duslerinde kaciyor muyum.
halbuki ben kendi piami ariyorum,
ankaranin bombos gecelerinde bile
yildizarla dans edebilecek bir pia benimle
bir o, bir bu, bir kac demet leylak kokulu sozcuk
ben de piayi bekliyorum

bazen oyun oynuyorum, diyorum ki kendime
sen piasin iste, dur ve bekle
bekle gelecek, guluslerini ruzgarda koklayip
saclarinin dansini izlemeye gelecek.
yumusak elli pia
her sey sen yollarda olunca duzeecek

ah pia vah pia
seni olesiye bekliyorum
bir an daha gulusunu gormeden yasamamak
katlanamiyorum kaybettigim anlara
pia seni sevmek istiyorum
pia ne olur gel, seni ozluyorum
pia ben olamam, ben yollardayim
seni ariyorum

alice says goodbye

ve yavas yavas huzursuzluk ayaklarimdan mideme akiyor. yavas, etkisini gostermesi saatler alan bir zehir gibi uyuzlastiriyor beni. Nefes almak yasamaktan daha kolay geliyor bu an, halbuki normal mucizelerin cikip altinda dans etmek isteyecegi bir gok yuzu var, yildizli. yildizlar orada ve hava yasamanin butun maviligini eritecek kadar sicakken neden insanlar sokaklara dokulup dans etmez her gece anlamiyorum. neden bu pisligin icinde oturdugumu da.
 Yazmak bir cesit kendini savunma ve yatistirma mekanizmasi, hareketsizligin ve yasanmamaisligin huzursuzlugunu yazarak, kelimelerle cozumleyerek dindirmeye ugrasiyorum.  En guzel yazilarim hep huzuruszlugumdan kacmak icin yazdiklarimdir zaten. Yazmak icin yazmayi ne zaman denesem basarisiz olurum. o yuzden cok da ugrasmaya gerek yok. icimden geldigi gibi kasmadan yazmama en iyisi, en azindan icten olmus olurum. Dogrusu o ki cogu zaman ne hissettigimi ve ne yazacagimi bilmem. yazmak da hissetmek de benzer seylerdir, kendimi az tanimakla ilgili bu, oscar wilde'nin yalnizca sig insanlar kendilerini tanir lafini ilk duydugumuda hissettigim o inanilmaz sematiyi de eminim acikliyor bu soyledigim. Kendimle iligli ne zaman sorgulansam genellikle kocaman bir bilmiyorum tabelasi yanip soner aklimda, o turlu mu bu turlu mu olduguma bir turlu karar veremem, vermem, vermek de istemem. kendimi a rafi b sutunu, c kisisi, d sekli ve sizin devamini anlayacaginiz sekilde isimlendiremem. sorular iki uclu degnek gibidirler bir turlu dogru yonu de bulamam zaten. Benden oldukca iyi bir kayip olur. Zaten bir super gucum olsa seyleri kaybetmek olurdu, ki bu bana bir neil gaiman oykusunun fikirlerinden biri gibi geliyor. aylar once powells ta cantami kaybettigimde ve tasdufen donus yolunda, pencereden icer bakip masalardan birinin altinda gordugumde sekillenmisti bu fikir kafamda. Her seyi kaybeden bir kahraman yaratmak istedim, duzensizligin kader ve sansla nasil da kesisebilecegini ve ortaya nasil ihtimaller cikacagindan bahsetmiyorum bile.  Harika ama islenmemis bir fikir olarak beynimin bir kosesinde uyukuya daldi, yeni hatiradim.

baska fikirlerim de var ama zaman yok, ben yokum, ben varken zaman yok, biz varken yildizlar yok, yildizlar varken ben yokum.

yildizlar ben ve zaman, hep birlikte bu yazi bekliyoruz.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

of montreal treninde cok eglenceli esi benzeri olmayan yesil manzarali bir ask yasayip gulmek fikirleri filan donuyor kafamda. hayat hafifleyip kus tuyune donusuyor, lets go get compremised dedigimde uf muzik cidden ehr seyi bin kat hayatta kiliyor.




merhaba ben biseksuel oldugumu dusunuyorum ben noahya asik oldugumu dusunuyordum merhaba ben 17 yasindayim cahilligime ragmen dusunduklerimi ve yaptiklarimi hos buluyorum, gulmemi durduramayincaya kadar icmeyi ve tanimadigim insanlarla da dans etmeyi, garip gurup kiyafetler cekmeyi, dikkat cekmeyi, sahnede olmayi, bagirmayi ve sarki soylemeyi, tembel ve sorumsuz, otorite tanimaz, alayci ve okuz olmayi seviyorum, son derece insan arkadaslarimi seviyorum, rahat insanlara, komik insanlara tapiyorum, hep beni guldurebilen erkeklere asik oluyorum, ivy nin tanidigim en cool insan oldugunu dusunuyorum ve keske ona yazsaydim diyorum, annemle uyumayi seviyorum, elimde olsa hayati baska turlu oykuden oykuye gezerek yasardim, korkagin biriyim ama cesur oldugum da soylenebilir, gittikce cesurlasiyor da olabilirim, pisligin tekiyim ama muzik gercegi beni o kadar mutlu ediyor ki ailesiz kalsam,, insansiz kalsam yalniz kalsam yasayabilirim, muzige tapiyorum, oykulere tapiyorum, insanlari sevmiyorum, ama mutlu olsunlar istiyorum bu nasil yaman bi celiski ben de bilmiyorum, 
son olarak, yasiyorum
hasikdir, var olusculuk bu olsa gerek


ben geberiyorum, su an muzikten, absurdlukten her seyden her an yeniden doguyorum.
hahayt! BEN BENIM ULAN. siz 7 milyar olabilirsiniz ama ben de benim VE BENIM  ve yasiyorum ulan. kendimim. ne kadar guzel bu. kendimim. kimse olmama gerek yok ben kendimim.



sen de kendininsin. kendine iyi geceler.

pia seni nasil ozluyorum

mayis vurgununda kendimi cozumlemek gerekirse ben yine catlagim ve yine bir gecis doneminde yuvarlaniyorum. Degisikliklere uyum saglamak bir yilimi aliyor ve yilin sonu yine burda yine yeni bitisler ve baslangiclara kosuyoruz ve ben her zamanki kadar huzursuzun. Biraz huzur isteyen her kimse, o sairi simdi anliyorum, ama yasadikca huzuru nasil bulurum bilmiyorum. Oyle bir kosuyorum ki dursam uzulurum durmasam uzulurum. neyse fazla kurcalamaya gerek yok, kiscasi tembel ve sorumsuz bireyim got korkusuyla yanip tutusuyor ve butun bunlara ragmen varligimi hissedemiyorum. Arkadaslar da, gulucukler de insana kendini var gibi hissettiremiyorsa, daha dogrusu oluleri canli kilmak icin yeterli degilse, ben eminim ki ihtiyacim var, olmaya ve yaratmaya. baska can damarim yok cunku. ha o da olmazsa tamamen nihilistligin icine gomulup sonrasina bakabilirim ama simdi benim icin o yuksek sunakta sanat duruyor ve ben bir oluyum. Anlar icin yasayan olu bir kiz. Bunun olcutu mutluluk degil, belki ask olabilir diye dusunuyorum, ve asik olmak istiyorum, oyle delice istiyorum ki sevebilmeyi ve sevmeyi, sevmemekten oluyorum. kendim en cok istedigim iki soyun onunde de koca bir engel gibi dikiliyorum, sevmek de yaratmak da bana kalmis halbuki. yine tembel ve ustelik de 'vain' biri olusuma geri donuyoruz.

yarin asik olmaya karar verdim demek istiyorum ama. ama ama amalar ah amalar siz nesiniz. ama olmaliyim, olacagim, olacagim.
yarin asik olmaya karar verdim.
olmasam da dondugum ilk soz olmaz heralde.

hayat o kadar garip ve mavi ki...keske
aah gecen gun sinifta uyurken birden bire kafami kaldirip Where is the snowdens of yesteryear diye bagirdigim an gibi olsa
 hayat, o kadar garip olsam her sey kolay olsa. keske pia seni bulsam keske pia olsam, ah pia seni nasil da ozluyorum

11 Nisan 2010 Pazar

hayatta hersey yasanip bitiyor hersey bir sekilde arkada kaliyor. hic bir sey uzerine cok endiselenmek ve uzulmek istemiyorum.

dramaya kendini kaptirmak cok kolay ama insan kendini toparladiginda meselelere daha net bakiyor, ne netliginde? benim ablam biraz homofobik olabilir netliginde mesela. bu benim kim ve ne oldugumu ve kendime duyduydugum saygiyi etkilemez netliginde mesela. dramaya mahal yok, yasa ve bitsin, gerilme netliginde de olabilir.
yani sakinim. gerginlige luzum ok.
ok.

5 Nisan 2010 Pazartesi

oteki ruzgar

her sey oteki ruzgarla degisti.
Iyi bir organizator ve lider, baska bir degisle basarili bir kontrol manyagi olmanin sinyallerini henuz kucukken  veriyordum sanirim. Yalnizca simdi degil, o zaman da bunun oldukca farkindaydim. 4 yasimdan itibaren arkadas ve okul cevremde oyunalrdan bulusmalara ve projelere  kadar sayisiz etkinligin planlarini ben yaptim.  nerdeyse 10 yil boyunca neyin, nerde, ne zaman yapilmasi gerektigini insanlara soylemkte hakli oldugumu dusundum ve bunun icin cok basit bir sebebim vardi: yapabiliyordum. cevremdeki herkesden daha iyi yapabiliyordum bu karar verme, gorev dagitma ve yola koyma isini. Yapilmasi gerekenleri adim adim planlamakta iyi oldugum gibi, insanlarin benim dedigimi yapmalari, islerin benim istedigim sekilde yapilmasi cidden hosuma gidiyordu. Ustelik tatli tatli insanlari balla kandirarak is yaptiran biri de degildim, daha ilk okulda ortaya cikan ve beni sayisiz kere utandiran kontrolsuz bir ofkem vardi. Cok iyi hatirliyorum ilk okulda bir gun sabrimi tasiran bir kizi tokatladiktan sonra kendimden feci utanmistim. Sanirsam o yasa gore oldukca sirrettim ama sevilirdim de. Hep cok sevilerek buyudum.

neyse uzun lafin kisasi herseyi kontrol edebilerek mutlu yasayacagina inanan bunye oldu. evet gururla ilan ediyorum, oldu ve gomduk biz onu. ve yanilmiyorsam sevgili ursula sayesinde, oteki ruzgarla topraga verdik rahmetliyi. uzerimden kalkan bir yuk gibi biraz, butun degisimlerin basi olmasada atesleyicisi oldu bende.

insanlari ve yasamlarini kontrol etmden yasamanin dayanilmaz hafifligini, yargici olmamayi sanirim buna borcluyum. tesekkur ederim. seni seviyorum.

bilinmemezlik uzerind ekontrol sahibi olmaya calismak, mahkumiyettir. bilinmemezligi kendi kaliplarimizla cevreleyip tanimladigimiz an, kendimize bir hapsihane insaat etmis oluruz.

bu anlamda bilinmemezlikten korkmak uzun kosuda  yalnizca grilik ve mutsuzluk getirebilir.
korkuyorum ama seviyorum da. seviyorum ve gozlerinizden opuyorum
mazosistlerin, escinsellerin, cingenelerin, uzaylilarin, kadinlarin, degisimin ve farkliligin ve butun bilinmeyenlerin gozlerinden opuyorum.

28 Mart 2010 Pazar

i am the hero of this story

kozmik ruyalarimda ankaranin baharina okyanus gibi vuran yalnizligi gorsem, yemek ve cop kokan caddelerinde yururken bulunan bir yirmilik gibi cebime koyuversem cesareti, o cesaretle asik olsam, Ankara da asik olsam. Asklarin asla  haykirilamayacagi sokaklarda, sicak pembe tozunda yutsam sesimi, seve seve bogularak olsem yavasca. Ankara'nin bahari icimdeki kisi supururken beni de alip goturse dunyanin her tarafindaki gul sehirlerine. Ben artik ben olmak istemiyorum diyorum guzel kus, ben paylacolarla karsilasinca korkan cocuk, artik kacmak istiyorum. yok gibi hissediyorum anlayabiliyor musun. Ankarayla birlikte yok oluyorum, bin kere attigim her adimda siliniyorum, yok oluyorum izlerimi takip ettikce geriye. Gri kaldirimlarimda kendimi kaybediyorum. yavas yavas insanlik tukuruyorum, sevgimi oyle kusuyorum ki, bosaliyorum. Umitten ve emniyetten ayni anda bosaliyorum.

ben sanirim biraz dorothynin aslani gibiyim, korkuyorum

4 Mart 2010 Perşembe

know how

etrafimdaki insanlardan, ozellikle yasli insanlardan, ogrenilecek ne cok sey var ya. onlar topragin iki metre altini boylamadan ogrenmek lazim bunlari.

15 Şubat 2010 Pazartesi

ne dinliyorsunuz guzel bayan diye sordu bana

kendimi aglatmak istiyorum, buna ne dersiniz.
ama oyle boyle degil, hickira hickira aglatmak istiyorum, dolu dolu gozyaslari ve butun efektlerle.

simarikliklarim gercek olabilseydi, bos bir evde, cay ve ot la kafayi bulup oyku yaziyor ve canim istedigi an muzik ve insan dinlemek icin dunyanin her yerinde olurdum.

beni yadirgamayin, herkesin hayaller olmali

anlatmak istemiyorum, gormek istemiyorum, konusmak istemiyorum, insanlari istemiyorum, ne istiyorsun lan it diye yakama yapissaniz, oyle mal mal bakarim ancak. sopa istiyorum herhalde. ne bilem, midem falan bulaniyor. hayat yaratici olmanin verdigi o his gectiginde farkli hissediyor. bir cesit uyusturucu gibi, kullanmadikca hastalaniyorsun filan.

bu gunlerde bir tanriya, veya bir coklarina inanmaya da egilimliyim cunku. safi can sikintisindan. biraz da suclayabilecegim pis bir adama ihtiyac duymamdan. tanridan nefret etmek, inanmamaktan daha rahatlatici. bakarsiniz, bu gunlerde kendime bir tanri bile yaratabilirim.

11 Şubat 2010 Perşembe

alem got olmus

boyle cok durust olsam, icten ice konussam, icimi dokerdim suraya ya. bir suru dunyevi (!) sorunum var mesela onari filan anlatiyim (su parantez ici unlem de kasinti bi noktalama isaretiymis yaa) boyle boyle yumru yumru can sikintilarim var her biri nur topu gibim masallah. mesela ben erkekleri cok yanlis anliyorum olum. cidden yanlis anliyorum anlayamiyorum daha dogrusu, is kendime gelince anlayamiyorum. yoksa baskalariyla ilgili oldu mu sup diye uzman kesilirim, ama  etrafimdaki bir adamin hareketlerinin arkasindaki otivasyonu cozebilmis degilim. okuyup da gonul isi filan da sanmayin ya, oyle olsa yine bi guzeligi olur, yok cok sikici bi sekilde sadece ayni ortami paylastigim bir erkek evladin bana olan hislerini cozebilmis degilim. oyun mu oynamak istiyor, sevmiyor mu, hoslaniyor mu, kafam allak bullak ya.(bu ya nin yerinde aslinda bi minaaa koyiim vardi ama bu guzel blog yazilarimda ne derecede kufretmeliyim henuz bicemedim, siz anladiniz di mi beni)

kizlari anliyorum mesela, anliyorum da ne bokuma yariyor. hic. sevmiyorum lan ben kizlari, hepsi kasar amina koyiim.of icim karardi kari milleti yuzunden ya, bu nasil bir cadalozluk nasil bir cincin liktir. yuh lan. tiksiniyorum cinsdaslarimdan. (o da neyse)

yeter artik insanlar cok kilima gidiyorsunuz ya. lise bok gibi lan. sikayetim var amk. falan filan


neyse icimi booooyle akittiktan sonra baska bir noktaya deginmek istiyorummm


degineyim.

yazi yazmak yapabildigimi veya gelecekte yapabilecegimi dusundugum nadir seylerden. hatta isin komigi, yapmak istemedigim bir cok seyi neredeyse fazla kolayca yapabilecegimi biliyorum, ama mesela yazi yazmak, yapmak istedigim ve potansiyelim oldduguna inansam da, basarisiz olabilme ihtimalimin guclu oldugu seylerden biri. neyse ama iste, kucuklukten bi ozguven gelmis bu gune kadar ,yapabilirsin haydi filan. tabi o da bi yere kadar. yapamazsam sicicam yani, caba gostermeye filan baslamam lazim.  buna ragmen okuz gibi uyuyorum mesela surekli. yazma motivasyonu yok, bu hayvanlik canimi inanilmaz sikiyor. yazmiyorum, yazmadikca fisat kacirdigimi hissediyorum, moralim bozuluyor, kendime olan guvenim azaliyor, boyle pek sagliksiz  bir dongunun icinde yoyo misali bi asagi bi yukari inip cikiyoum. ayni sey, oyunculuk icin de gecerli, al sana ikinci idealim. o kadaaar uzun zamandir, aktif bi calismam yok ki, simdi boooyle sacma sapan insanlarin karsisinda sus pus filan kaliyorum. nedir bu benim kendimden cektigim ya? biri aban hemen bir doz cesaret midir bir sey asilasin abi. yok cesaret de degil, patavatsizlik, saygisizlik, yani olmuyor gitmiyor, insanlarin islerine karismayacak kadar tiksinmis hissediyorum, bu tiksintinin gitmesi icin bana bir sey lazim, elixir potion, ne varsa istiyorum.

lanet olsun iste dostum ya. boyleee ekran karsisinda kic buyutuyorum. ergen olmak sucks. hemde feci yani, basiniza vermesin boyle kotu blow joblari kimse.

opuyorum blog. pek bi durusttum pek bi doktum icimi. eger motive olursam da bizim mahallenin dedikodularini yazicam lan ilk. bu gece karar verdim, 4 yasimdan beri biriktirdigim herseyi kagida doksem, bestseller olur ulan. ev ev degil, kahvehaneyle kerane, restoranla cocuk yuvasi arasi bir yer. bidiklerimi anlatsam alem yikilir valla.

optum bai

10 Şubat 2010 Çarşamba

yapabildigince hizli, kazi beni derinden, at beni icinden

seytanin bol olsun denizcim


gecenin biri evin salonunda 8 kisiyiz. annemle basak abla mutfakta kahve mi yapiyorlar dedikodunun belini mi kiriyorlar emin degilim ama iyi bir tahmin yapabiliyorum. ablam bile hala buralarda, yarin ise gidecek olmasa daha da kalir. benim de okulda olmam lazim, okulda olmak ocon sabahin korunde olmam lazim ama yemisim okulu ya, bu guzel ortam terk edilir mi simdi. daha da onemlisi, bu insanlar sabaha kadar burda, yavas yavas sayilari azalacak da olsa, nobetteler.

bizim deniz, kendisi karsi komsunun oglu, kafasini vurmus mu ne olmus, hastahaneler acil macil. endiseden tahtaya vura vura bekledik, geldiler. cocuk sabah 10 a kadar uyumayacak. konusmayi da seven bir cocuk iyi ki ehrseyin muhabbetini yaptik, simdi pisti ogreniyor annemden o derece.

evi kalabalikken cok seviyorum lan be. genel olarak mutlu ve kalabalik ortamlari sevmek kucuklugumden kalan bi huyum. gerci artik 'arkadas' insanlar arasinda bi hassikdir cekip kaybolmak daha hosuma gidiyor, neden bilmiyorum, ya insanlik ya ben samimiyetimizi kaybediyoruz.

cayimda sogumus zaten. her kitabini 7 kere filan okumus biri olarak yaklasik bi alti aydir filan hic bi fantezi kurgu eserini acip okumadim, kendimi yalniz bile hissediyorum bazen sirf bu yuzden. bi de artik fazla buyumus olma korkusu var fantezi icin ama yok laan, ben hayatta cok buyuyemem fantastik kurgu icin. yeni cikanlar kalitesiz yea. dostum, neyse konuya donelim.

gecen okuldayim, ne ilginc insanlar var onu dusunuyorum ama yalan tabi. ilginc insan filan yok, herkes 16 yasinda sivilceli ve fazlasiyla ergen. hoppidi hoppada takiliyoruz, ben de zamanimi uyuyarak geciriyorum. enerjimi tuketiyor insanlar. oyle temiz ortamlara bu kadar pis bir ruh haliyle girmek istemiyorum. ayip yane. ya.
sabahlari genelde uyuyarak geciriyorum, cizgi roman filan okuyorum. sinif icinde basarili bir geek karakterim, ustelik de cool um daha ne isterim bleh blah bloh. daha fantastik insanlar olsun etrafta dicem de yok beaa, en simdi onlarla da anlasa(mam mi acaba?)

baskalardan baskaa...bu gun eve geldim 4 saat uyudum ben varya. uyudum yani, bu kadar. kalkip gezmedim, evde yattim, kicim buyudu, iyi yaptim. uykusuzum ama bu uykusuzlugum ve internet askim sanki cidden sosyal ve akademik hayatimin icine ediyor.

boyle bir delilik yapmak bir parmabaskmak bilmiyorum azicik kirmizilasmak istiyorum ama uyumaktan vaktim olmuyor bide bide bide. cok guitar hero oynamak istiyorum ya. oyle boyle degil.

hayatima duzgun insanlar girsin, icelim guzelleselim, eglenelim, guzel seyler olsun bidbidi. yada aman ne cok sikayet ediyorum, yatiyim ben.

samimiyet cok onemli bisi. merabe ben oyku. optum bay.

4 Şubat 2010 Perşembe

dreams

peter wendy denen evcimen yerine beni goturse kalirdim lan orda. ne gelicem. anne diyene de carpardim tokadi. ver elini peter ver elini deniz kizlari oyna gulum oyna.

thats not my name

"olum muzik ne guzel sey lan.."

gun icinde farkli yer ve zamanlarda kendini belli etmis olan askim, iste bu cumleyle bilincimin derinliklerinden msn alemlerine vurdu. bir yerlerim donmasin diye hizli hizli yuruyup bi yandan dusunurken, bir magazanin onunde zink diye durmamla ilk dalgayi hissettim. latin amerika-afrika- jazz bilemeyecegim bir melodi geliyor icerden. durdum, dinledim, isindim. bir anda
'gecenin kacinda buz gibi sogukta eve yurumek'ten, 'guzel bir gece tatli bir yuruyus yaparken muzikle sevinmis' e donuverdim. "muzik insana neler yapiyor bea"  cumle kafamda tam olarak sekillenmese de derinde bir yerde benzeri bir his olustu. gulumsedim filan.

eve geldim. bilgisayar basinda anlamsiz seylerle ugrasiyorum ama bir yandan muzik caliyor. gentle giant. hayatimi heralde  gentle giant dinleyerek gecirsem, mutlu olurum diye dusunuyorum. (cok kisisel iletimsi oldugu icin kimseye de soylemedim) oyle dineldim kendi basima.

asagi indim, yemek yiyoruz, eline saglik cok guzel bidi bidi. ablamin odasindan bir sarki sesi geliyor, ne bilmiyorum, ama yunanca. 'oha, evimdeyim, sicagim, ailemle yemek yiyorum, muzik de cok guzel  ' oluyorum. muzik filan dinliyorum yerken.

sonunda yes'in bir parcasina denk geliyor ve patliyorum: "olum muzik ne guzel sey lan.."

saka mi yapiyorsun diyor. o da seviyor cunku, manasiz bir sey soluyorum, muzik tabi ki cok guzel bir sey.
sadece muzik dinlemek icin yasayabilirim sanirim. diyorum.


haklisin diyor.


hakliyim tabi ya.
muzik cok guzel bisi olum.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Oh how we danced and we swallowed the nights for it was all ripe for dreaming

benim icin amerika tom waits dineleyenler kadardir diyivermis bir gun tuncel kurtiz. bu gunlerde hem o cok moda hem ben tom waits'in susledigi hayaller kuruyorum. hem tom waits caliyorum hem battaniye atinda oturup otekilerden yazilar okuyorum hem aylardan en bir donuk mavi.

rain dogs diye bir sarkisi var bu adamin, for i am a rain dog too diye soyledigi. benim bir ahmet abim var, abilikten gecmis 40 yasinda profesor ama olsun. bizim gibi citir kizlar icin abi o. iste o da bir rain dog, .
belki bir gun ben de bir rain dog'um dur. kendim hakkinda yaptigim tespitler hem suya dustugu icin bir sey diyemeyecegim. ama her halde, eve donsem de ben, hep bir yerlerde kaybolmus olurdum.

kucuklugumden beri ben, hep otekileri sevmisimdir. onlarin, kenarda kosede, curumeye ve kokusmaya birakilmis, ahlak sabunun yikamadigi idda edilen cop koselerinde tek ayakta bekletilmis butun hirsizlarin, soyguncularin, pek bir sevimli yalancilarin, tek basina sarsak sarsak yuruyup, kalabalik sanki tek bir organizmaymis ve butun mayinlarini, fuzelerini, toplarini ofkeli bir yogunlukta onun uzerine hedefliyorken, butun o dikkatin altinda yuruyen sahnedeki travesti tavirli sarhoslarin, sahneyi (kimse gormediginde bile olsa) mesgul eden herkesin, sadik birer hayraniydim. hep bir sempatizandim, gizli belki o kadar da gizli olmayan destekciydim. kucuklugumden beri ben, hep, farkli olmak istedim.
gerek butun gozler uzerimdeyken sahnede durabilmek icin, gerek farkli olmayanlarin butun sikiciligindan sikildigim icin. ama istedim iste.

bu basarilacak bir sey degil. bir cizgi, her iki yanina surekli dusebilirsin. insanlik gibi. her an gerisine dusup birinin kalbine tetigi cekebilirsin, tek ihtiyacin biraz dusunmemek. obur yanda da olabilirsin, onun icin de hissetmen yeterli. ama dedigim gibi, cizginin her iki yaninda olmak da cok kolay, dusmek bir tercih, ve her an her sey mumkun.

ama kendime geri doneyim, hep sevmistim iste ben boyle travesti figurleri. hele yalancilarla hirsizlar en sevdiklerimdi. bir de diger erkekleri seven erkekler vardi ki, uzaylinin da uzaylisi olduklarindan, sonradan en sevdiklerimden oldular. hic kadinlari seven kadinlar kadar olamasalar da. lokumlu cikolata gibi oluslarini sevdim. hem erkeklerin hem kadinlarin  en cesurlarini en korkaklarini bazen adilerini ama hep, ama hep, yalan soylediklerinde bile, durustcu olanlarini sevdim. hakikatli olanlarini yani.

bir gun oylece fark ettim,  dunyadakiler ben ayvaya giderken havvaya gitmisti belli ki, ben de o sevdigim paylacolardan biri oluvermistim.

ve inanilmaz bir sekilde, bu cok ama cok normaldi benim icin.
garip oldugumu, iste tam o an fark ettim.

garip super bir kelime bence. garip, farkli, degisik. zavali, ezilmis. yine de guzel.

hep tuhaflari sevdim ben, bir sabah uyanip kendimi tuhaf bulmam, herhalde cok da sasirtici degildi.
ben bu gun bir tuhafim be blog. ayri bir tuhaf. guzel bir tuhaf.
yalniz tuhafligin o cok guzel, dokunsan kirilabilecek ama hoyratca guclu guzelliginin, hakikatinin tadi disinda
yaninda bir cuval bedeli varmis. henuz alisamadigim  bir bakismis o fuze bakisi, henuz bas edemedigim bir ciplaklikmis.
ama artik iyiyim. iyiyim cok iyiyim. ama iyilikte bir cizgi. bu cizgilerden dusmek cok kolay.


everything has a price

25 Ocak 2010 Pazartesi

ne kadar pis bir adam...

dunyada hic kimse yokmus gibi, tek basima kalmisim gibi yapmak istiyorum. istiyorum ki, bilgisayari kapatabileyim, internet kopsun, telefonlar kapansin, isiklar sonsun, muzik butun sesleri bastirsin, odam butun dunyadan ibaret olsun, olsun ki yazabileyim. olsun ki dunya artik rahatsiz etmesin cunku yasamak kalemimin onundeki en buyuk tas.

hallelujah

bir suru guzel soz duydum gordum ogrendim bu gun

insan kendinden kacinca kime siginirmis

insnalar koksuzmus, o yuzden bu kadar zormus yasam

gelecek hafta yine bitecekse, bu hafta hic sahip olmasaymisim

ocak ayi gokyuzu lacivertken bile aslinda hep donuk mayivmis

23 Ocak 2010 Cumartesi

and you know you are going to fall, call alice

peter bir gun gitti biliyor musun. beni birakip gitti. anlayamadim pek aslinda, o muydu giden, ben miydim. o hala neverland'de olabilir ama bu neverland artik o neverland degil. parmaklarimin arasindan kayip giden bir wendy olsa, oraya gittigini soylerdim tum ciddiyetimle. birazcik daha soguk ve dalgali buralar simdi. soguk ve dalgali.

hoscaka peter. artik aliceyim ben. aliceyle gidiyorum yer altina. yari zamanli dus goruyorum, ben yari zamanli yasiyorum. yer altinda. hoscakal wendy, harikalar diyarinda iyi sanslar. terk ettigin kopeginim ben senin.

hoscakal peter, tinker bell ben. neverland asksiz kalinca bosaldi, kapattilar kapilarini. kalakaldik denizkizlariyla ben.

gule gule beyaz tavsan ve merhaba. yalniz duslerde gercegiz simdi

alice lutfen oldur beni yaninda

bugun bir tutam olesim yok. olen bir avuca dokecek goz yasim var.
intiharlar, marti cigliklari, sicak simitle ayni dunyada yasiyorum. kirmizi siyah cizgili coraplarim var, mavi ojelerim, sessiz sozcuklerim, bir kutuphane dolsu ve daha fazla hayalim, bir havuc kadar umudum, bir suru nefesim, nehir kadar sozum, bir tutam olme istegim, bir avuc varligim var.

intihari bu kadar onemli yapan sey, son karar olmasi mi. son karar, yaptigin son sey, ulastigin (yada ulasamadigin ) son sonuc olmasi. son cevap, son soru. en son. koca sondan onceki en son adimin hareketi.

dusta olmadigim da aglamayi sevmiyorum.

istanbul constantinapolis degil artik

aralik ayi boyunca uyanmaya calistim ben, cok derin bir uykudan uyanip, kendimi bulmaya calistim tum golgeler arasinda.

kasim olmak ve olmekle ilgiliydi, terazinin basinda durup, uyanmak icin herseyi yapmaya karar vermemdi. uykunun son huzursuz asamasi belki de.

ekim ufak yazilarin ve cikarimlarin ayi. umitsizce dusman hattini tanimaya calismam.

eylul bol bol umitsizlikle sulanmis bir isyan.

I’m turning tricks, I’m getting fixed, I’m back on Boogie Street.

siz hic hayal kirikliklarindan ucak yapip ucurumdan attiniz mi?
ben attim.

kagittan bir ucakti, butun hayal kirikliklarim. ruzgara takilip, dustuler.

and maybe I had miles to drive, and promises to keep

bilmiyorum, bilmiyorum da, icimde bir yorgunluk va. bir ufak sikinti, farenin kemirdigi ekmek parcasi kadar ufak.
islak biraz yapis yapis bir kil yumagi hissi veren, midemdeki bir mavi huzun.
bir garip oykuyum ben, basi sonu ortasi birbirine karisan, harfleri icice gectigi icin okunamayan.


geceleri yururken kuruyorum en guzel cumlelerimi, aklimdaki sahnede, tanimadigim izleyicilere konusurken yapiyorum sanatimi, gece zaten o kadar net ve pusluca gercek oluyor ki, istemeden de olsa buyuleyiveriyorum, sanki hep yapabilirmisim gibi, kendi kendimi.

en guzel hikayeleri ben, kendime anlatiyorum.
zaman zaman baskalarina ozendigim oluyor, baskalari gibi sevmek, baskalari gibi sevilmek istedigim zamanlar, baskalari gibi dusunmek, baskalari gibi konusmak, davranmak, uzulmek, bagirmak, cagirmak, yalan soylemek istedigim anlar oluyor. onlarin mutlulugunu tatmak istedigim oluyor.
zaten galiba, biraz da bu yuzden, bir oyuncu olmak istiyorum ben.

oyunculuk, benim icin bir yasam bicimiydi desem. bir bukalemun misali, kurdugum hayallere, kendimi icinde buldugum dunyalara gore tavir, kisilik, ust bas degistirir, kafamin icinde oynardim ben. butun insanlarin ne olduklarini, kim olduklarini kendilerinin sectigine inanmistim, cogu bilincsizce yapsada. bir cok yolun onumde uzandigini goruyordum, hangisinden gitmek istedigimi bilmeden. durup beklemeye karar verdim, cunku ben yurumesem de zaman beni beklemiyor. kanatlarina alip tasiyordu beni.
bekledigim gibi olmadi. ben secmesem de, zaman beni kazalarin icine attikca, rolsuzlukten bir rol cikti orataya. ben oldum. istesem degistirebilecegim bir ben ama yine de bir ben. ben oldugu icinde, degistirmek istemeyecegim bir ben.
boylece ben de, sahnedekilerden biri oluverdim. onceden herkesin rollerine uygun davrandigini sanirdim, simdi fark ediyorum ki, belki de yalnizca istedikleri gibi davraniyorlar, bu da rollerini olusturuyor. cunku ben, oyle yaptigimi biliyorum. yalnizca, istedigim seyleri yapiyorum. baska turlusunde, kendimi gulunc bir aktor gibi hissediyorum sahnede.
ama belki de basindan beri hakliyim ve cogunluk yalnizca rollerine gore oynuyor. bilmenin bir yolu yok, bilmenin fazla bir anlami da yok.

oyunculuk artik yasamamin tek yolu degil. isteklerim eskisi kadar cesitli olmadigindan mi yoksa hepsini zaten oyku olarak yapabildigimden mi bilmiyorum, ama baskalari olmama, bin tane birbirinden ayri 'ben' e gerek kalmadi fazla. demek istedigim, kendi kendime ve geri kalanlara yalan soyleme devrimin bittigi. rahatlatici ,cok feahlatici bir sekilde ustelik. ben olmak hem tembel hem sakin hem de en guldurucu sey.

artik oynamak, baskalariymis gibi yapmak icin ozgurum, sahnede.

kucuk hayaller kurmak

kucuk hayaller, en az buyuk hayaller kadar onemlidirler, ama onlar daha kucuktur. susu pusu az, insanlari etkileme kapasitesi onemli olmayan hayallerdir bunlar. sizin hayallerinizdir. genel mudur olmak, cok zengin olmak, unlu olmak, basarili olmak filan degil de, gunesin avucunda bir sehirde farkli dilden, tenden insanlarla bir otobuse binmenin hayalini kurmak gibi. gezgin bir cingene olmanin hayalini kurmak gibi. ne bileyim, yakmadan pilav yapmak gibi.

kucuk hayaller, biraz kucuk mutluluklar gibi.

kucuk hayaller kurmak, kucuk tatlari hayal etmektir, hayatimizi degistirecek gelismeleri degil de, orda burda muzigi acacak, gok kusagini gostericek, renkleri birazcik daha parlak yapicak seyleri hayal etmek.
kucuk hayallerle yasayabilecek kadar olgun olmak istiyorum bir gun.

11 Ocak 2010 Pazartesi

yolda yazilan karalamalar ama olsun kim olursa olsun benim olsun

i am running on a bus
into the wild
into the dark
i am running to a new life

the city i left behind
does not live anymore
i stabbed it, killing

for a better run

i am heading to wild
a city with no rules
wanna ruin their sociaty
wanna ruin their souls

lie on the road
lie on the road with me
and let the bus go
   let it go let it go
let it go its way, over us

lie with me and bus
run over us
dead on the highway
together with stars
only the sky and us

wont be cool if we are together
but it will be love
sacriface the stars
lay with me

on the highway
sky is looking at us
falling asleep together
imagine the peace we'd find

the wind takes my breath away
breath away
best moments of life
before it is over us


...
i dont know where it comes from
just a thing i picked up
on the road runnig from
a storm before it puts me in a
sports salon

crush an old man

from my mouth to yours
worlds travel in air
all very empty and i drinka bit more and talk nonsense
cause i am young very young
i am young and it is just a saturday night


still i leave early
the drink you ordered for me
is left untouched after a gulp
so you are not getting any  tonight
i am young and so young
i can leave anyone
anytime without giving a fuck

goodbye baldie and oldie
time to crash another party
going now leaving you behind
i am just so young
just too young

10 Ocak 2010 Pazar

ya yahoo ve google ve facebook ayni anda coktuler yada cok feci olucak bak yaziyorum buraya. YAHOO NASIL ACILMAZ YA.

unutmak affetmektir

kendime bir mektup yolladim az once 2011 ocak 10 da alacagim onu. cok bir sey yazmadim, gunluk yazmanin bir cesidi, o zamana kadar unutacagim guzel (oldugunu varsaydigim bir mektup) cunku ben mektup almayi cok severim.

aklimda bin sey yok, ne biliyim kassan sanirim bi bes on sey cikar. dunku dusuncelerim var mesela,

at every street in world there should be a teen with a gun and they must caress it, kiss it suck it if they feel any adventourous and then fire it fire it into air. then shoot.

bunu gun isiginda ve mesela portlandda dusunsem , mutlulugun neredeyse havaya karistigi ve bir ilac gibi soludugun bir yerde olumu hayal etsem getirecegi aci ve uzuntuyu dusunurdum, derin bir lanetlemeden baska bir sey olmazdi bu, ofke yaratirdi bu sefkatli ve herkesin cozumlere inandigi ve daha guzel olacagina dair umut verebildigi neverlandde. ama gece vakti, butun umutlarini kollarinin altina alip, basini bacaklarina egmis ve gordugumde sessiz bir fisiltiyla neden yasadigini merak ettigim ufak bir cocugun yuzlerce insan tarafindan gorulmedigi bir koprude icimi zafer ve bas dondurucu bir guzellik ve azizlikle dolduruyor bu hayal.kanim sarki soyluyor ve yemin ederim yemin ederim surekli gordugum ve sonunda uyanip durdugum ama duslemekten hic vaz gecmedigim bir hayal gibi bu. olumu ellerimin arasinda tutmak ve gecenin ve ruzgarin ve insanlarin ve sehrin hepsi donmus bir anin icinde hareket ederken  olumu karnima degdirmek, boynumda, atardamarimin hemen yaninda hissetmek, onu oyle buyuk bir hayranlik ve sanki kolummuscasina bir dogallikla ama yabanci oldugunu bilerek tutmak, ve dunyayi degistirmenin ve yok etmenin o olumcul hissini parmaklarimin arasinda hissetmek istedim. cunku karanlikti ve yalan da olsa kimsenin kimseye gidip herseyin iyi olacagini soyleyemeyecek kadar mesgul, utancla dolu, ve durust oldugu oz'un diyarinda, butun bu aziz insanlari, bencillikelriyle azizlesen insanlari yureklerini yiyip biterecek ve goruslerini kizillastiracak bir terore bogmak, korku ve soku hissetmek istedim onlara. oylesine ates etmek ki, merminin gok yuzunu ortucu karanliktan yayilmaci bir kizila cevirmesini ve kendini insanlarin burunlarindan, agizlarindan ve gozlerinde iceri zorlamasini, bilincerini isgal edip tamamen delirtmesini istedim. bu azizlerin hepsine bir hale vermek istedim, cunku ancak o zaman her biri gercek bir melek olabilirler. bir duste gelecegi boyayan gencler gordum. soguk lambalarin isiklarinin solusunu ve sigaralarin guluslerle birlikte sonusunu ve sessizligi, cigliklarin, aglamanin arkasindaki o kocaman bir ana yayilmis mukemmel sessizligi ve uyanisi gordum. her birini pantolonlarnin pacalarindan ve mantolarinin kollarindan iceri sizacak ufak peri gibi hareket eden urkunc hislerle donamak, akillarini birer sunak, hizmet ettikleri herseye her delilige ve her tanriya adanmis birer mezbaha haline getirmek istedim.

sonra dus bitti uyandim, dolmusa bindim ve eve gittim. ama unutmadim.
unutmak, affetmektir.


evet aklimdakilerden biri buydu